Cumartesi, Eylül 12, 2009

12 Eylül 2009! Köleleşmiş Türkiye!


Bugünkü yazısını bu fotoya ayırmış İsmet Berkan.
İyi bakmalıymışız. Baktım ben hem de uzun uzun. Baktım baktım binlerce kez boğuldum bu fotograf karesinin içinde. An geldi karenin içine düştüm. Panik ve arbede içindeki sekizinci insan oldum. Ve... Sonuç...
Ardımdan yazılan çizilenlere baktım. Suçlu aranıyor!
Kimse suçu üstüne almıyor. Yerde çamura bulanmış halde yatan cesetlerimizi güzel görüntü olarak değerlendirmek istiyor haberciler. Gazetelerin, televizyonların çok ilgisini çekti çamura bulanmış bedenlerimiz. Bizi ceset olarak farkettiler en sonunda. Yaşarken bizden haberi olmayanlar şimdi bizleri haber(!) yapıyor.
Evet orda onlarla öyle uzanmışken bunları düşündüm. Şimdi beni haber yapıyorlar. Suçlular arıyorlar.
İsmet Berkan tam da bugün yazmış bu yazıyı. 12 eylül günü... Türkiye için bir geri dönüşün, irticanın yıldönümünde. Yedi işçinin çalıştığı işyerinin patronuna veryansın etmiş Berkan. Ah İsmet ah! Bi zamanların sevimli küçük bebeği. Necla teyzenin el bebek gül bebeği. Hep aklımda öyle kaldın sen. Bak bugün büyüdün da yazılar yazıyorsun. Her türlü açılıma çanak tutan kalemin neden acaba sendikal haklar konusundan açılımlar yazmaz.
Annen sağ olsaydı da soraydın keşke. Nasıl savaşmışlardı Türk insanı ezilmesin, hakça bir düzende yaşasınlar diye.
12 Eylül öncesinde Türk Basını sendikal haklarını eline almış adamların kadınların elindeydi. Hakları elinde olan insanların yuları olmaz, tasması olmaz!
12 Eylül'den sonra elden giden sendikal haklar için bugüne kadar ne yapıldı? Bugün Özal kuşağı olarak adlandırdığımız kesim artık Türk Basını'nın tepesinde. Ve onlar sendikayı ve sendikal hakları ağızlarına bile almıyorlar. Her fırsatta demokratik açılımlardan söz eden bugünün medyası neden acaba çalışanlar içim olmazsa olmaz sendikal hakların yeniden kazanamı için kalem oynatmazlar. Oynatmazlar çünkü onların amacı üzüm yemek değil ki bağcıyı dövmek. Bir kaç demokratik memokratik sözcükleriyle bezenmiş yazılar dokur döşerler akıllarınca mamalarını aldıkları George Soros hatırına... Eskinin devrimci, sosyalist ana-babaların bugün Soros'un, AB'nin, ABD'nin kucağına oturmuş sevimsiz bebekleri bugünlerde kıçları yırtınırcasına Kürt Açılımı diye bağırırlar da bağırlar. Amma gelin görün ki bir gün olsun kendi çalıştıkları kurumlarda "neden sendika yok burada?" diye ne kendileri sorarlar ne de başkasına sordurturlar.
Basınının da, medyasında sendikal haklar olmayan bir toplumun hangi konusunda demokratik çözümler bekliyoruz?
Daha kendi haklarına sahip değilken kalkıp da yedi işçi kadının hakkını mı arayacak bu medya?
Acı acı gülerim...
Medya, Türk Basını çalışanları bu konuda özendirici olamak zorundadır. Ama önünde ne yazık ki büyük engeler var. Çünkü bu medya köşeleri başta demokrasi, insan hakları çığırtkanlığı yapan Altanlar ve Berkanlarla tutulmuştur. Bunların amacı mutlu insanların yaşadığı bir Türkiye değildir . Amaçları Türkiye'nin bölünmesidir. Bu amaçlarını da artık açık seçik dile getiriyorlar. Çünkü gün onların günü. Ama bu arada tabii benim de sinirlerimi zıp zıp zıplatıyorlar salaklara böyle yazılar yazıp. Bu yazıya okuyup da "aman ya adamcağız ne kadar üzülmüş yedi işçi kadına" diyen o kadar çok salak var ki hâlâ bu ülkede.
Bu salaklar olduğu sürece bu ülkede daha çok derenin doğal bir şekilde yatağına yatmak istemesi sonucunda insanlar ölecek... Daha çok, daha çok öleceğiz.
Bu takdirî ilahi falan değil bizim salaklığımızdan...
Ve medya daha çok timsah gözyaşları dökecek...
VAH VAH VAH!
Nasıl da gitti yedi işçi panelvanın içinde....

Hiç yorum yok: