Perşembe, Mayıs 14, 2009

Dönüş!


Merhaba blogum!
Çok olmasa da dünya zamanı ile bie süredir ayrı kala kaldım internetten ve de blogumdan... Sanki kısa süreliğine de olsa kendimi biraz mahkûm, biraz hasta hissettim sanki... İki kere doğum için yatmışlığımın dışında hiç hastane günlerim olmadı. O doğum günlerinde de doğumun hemen sonrası hep çabucak terkedip çıkıp gitmek istemişimdir hastane ortamından. Bu konuda oldukça kabarık bir sabıka dosyam da var:)) Hapis de yatmadım bugüne kadar hiç.. Ama bilirim mahpusluğun elleri kolları bağlamasını... Babamın gazeteciliğinden ötürü iki ay yatıp çıkmışlığı vardır 12 Mart sonrası... Sıkıyönetim günleri ve mahpushane kapılarında bizler baba gözler:)) Şaka bir yana hiç kolay değildi. Ki babamızı çok da rahat görebiliyorduk o iki ay içinde... Neyse içacıcı konular değil bunlar...
İşte böyle ruh hallerine soktu beni bu bilgisayar bozukluğu. Demek ki teknoloji nasıl da psikolojimizi etkiliyormuş. Eni konu teknoloji bağımlısı olmuşum da haberim yok. Oysa gün gelip Diyojen gibi olurdum ben; tam bir Kinik felsefeci.. Bardak olmasa da olur, avucumla içerim suyumu... Hatta ve hatta köpekler gibi eğilip şılap şılap:)) Yok işte olmuyor da olmuyor. İnsan denen hayvan türü önce ayaklarının üstüne kalkıp da ellerini daha alet gibi kullanmaya ve daha sonrasında da aletler üretmeye başlamasıyla sonunda bugünlere gelen halimiz... Biz ve sevgili teknoloji... En küçük bir teknolojik aksama belki dünyanın sonunu bile getirecek. 
İşte sözlerim böyle çoğala birike bugüne geldim. Ne çok yazacağım vardı ama klavye başına geçince nedense hepsi sırra kadem bastı sözcüklerin. Onlarını bulursam eğer derleyip toplayıp yeniden sıraya dizip yazacağım.
Ben bu bilgisayarsız günlerde kendimi dinledim durdum sanki... Ne çok şeyi yapmaz olmuşum onları farkettim o hastalıklı(!) günlerimde... Elime aldığımın kitapları bir solukta okumanın tadını unutmuşum örneğin... Oysa nasıl bir zevktir o! Bir başlarsın kitaba ne kapı, ne telefon, ne de dibi tutan yemeğin kokusu umrunda olur :) İllaki bitecek o kitap! Çocukluğumun en güzel inadıydı. Bu inadımı bir kaç gün de olsa yeniden hortlatmış olduğuma sevindim.  
Bir diğer güzel yanı bilgisayarsızlığın çiçeklerime yaradı bu güzel mayıs günlerinde... Onlarla biraz daha çok zaman geçirdim, hallerini hatırlarını sordum... Özlemişler beni, bende onları...
Ve beni bilgidsayarında asla vazgeçiremediği alıp başımı gitme duygum bu günlerde daha çoktu sanki... İstanbul'da çılgın bahar günleri sürerken ben evde duramadım. Alıp başımı gitttim neredeyse hergün bir yerlere... Nerde leylak, nerde lale, nerde erguvan ben orda... 
Dünyayı kötü yapmaya uğraşanlara inat doğanın kucağında tek başıma günlerim oldu bugünlerde... 
Dünya güzel. O halde herşey güzel olacak! Çıkan sonuç budur...

3 yorum:

Hayalbemol dedi ki...

Unuttğum kitaplarımla son zamanlarda ben de barıştım.
İnternet, bazen bizi saatlerce boş bir ışığa karşı hipnotize ediyor.
Doğayı görmeyi unutuyoruz.
böyle durumlarda "kendine gel" diyorum ve alıp başımı çıkıyorum yeşilliklere.

Şirin dedi ki...

Harikasın... Uyuşturulmuş bir durumdan gerçeğe doğaya dönmek gerek:)

Oya Kayacan dedi ki...

Yaramış sana bu ara Şirin'ciğim... Okumak ve avarelemek kadar güzel şeyler var mı?