Çarşamba, Nisan 29, 2009

Alabildiğince bahar günleri...



Yine bahara erdik bu yıl... Eremeyenlere selam olsun benden. Bu bahar havaları tam denge bozan cinstendir ya; hani bir de zaten uygunsa ruh hali dengesizliğe... Vay halimize... Depresyon yüklüdür bahar bulutları. Tüm doğa kış uykusundan koşarak canlanmaya geçtiğinden midir nedir içmeden şarhoş eder insanı. Bir tek insan cinsini mi? Her yan sarhoş aslında. Çiçekler, böcekler, denizler, karalar... Bu günlerde belki de günlerce kapamak gerek televizyonları; okumamak gerek gazete ve dergileri hiç keyfini bozmadan yaşamak için bu şarhoşluğun... Yine de çağ insanısın işte. Kaçamıyorsun haberlerden... Önce kayıtsızca göz gezdiriyor, kulak kabartıyor gibi gibi yapıyorsun. Ve algılamada derinlik arttıkça içine alıyor seni haberler. Nefesin kesiliyor, için daralıyor, canın sıkılıyor hemde öyle böyle değil ama fena halde... Sen çoktan kahvaltı sofrasını toplamış çocuklarını evden yollamışken bir bakıyosun ki aynı kentte bir başka köşede insanlar sabahın beşinden beri ateş hattı içinde. Haber kanalıyla canlı bağlantı kuran evinden çıkamayan adam çocuklarını daha güvenli olduğu için küvetin içine oturttuğunu ve şimdi telefonunu kapatıp dairesinin çelik kapısının ardına kanepe dayamak zorunda olduğunu söylüyor. Birileri her türlü kontrolün Türk polisinin elinde olduğunu, çatışmanın(!) sürdüğünü beyan ediyor. Sanki bir film seti ve çekim yapılıyormuşcasına manzara... Haberciler sesli, görüntülü canlı bağlantılarla sürekli çevrelerinin nasıl da bir çatışma ortamı içinde olduğunu bildirip duruyorlar. Bilmem kaç polis daha operasyonun başında yaralanmış. Hiç girilemez, çıkılamaz denen binaya elinde bir yangın söndürme tüpüyle itfaiye eri giriyor korkusuzca. Nasıl insanlar bu itfaiye erleri diye gözlerim buğulanıyor yerli yersizce burda. Yahu içerdeki adam terörist deniyor... Kaç polis yaralanmış o kişi tarafından... Hatta bir başkomiser şehit olmuş:( Ama yangın çıkmış ve duman görünmüştü ya duramadı nedense ve herhalde kontrollü bir şekilde de olsa içeri girme gereği duydu. Çünkü biliyordu ki içerde masumlarda var... Çok kötü bir manzaradan gözlerden kaçan büyük bir güzellikti o itfaiye eri...
"Masum" dedim de? Bu olayda bir de gerçekten Masum gitti... Daha 16'sında idi. Bir merak işte. Delikanlı ya. Eee yani burnun ucunda bir çatışmada var. Tam da habercilerin yanında tehlikeli hattın çok açığında güvenli diye belirlenen bölgede bulunuyor. "Tak" bir kurşun boynuna... Uzanıyor yere ne olduğunu anlayamadan. Artık bir daha evine de dönemeyecek, sevdiklerine de asla sarılamayacak. Tüm hayallerini de yanına alıp daha yapamadığı ne çok ama ne çok şeyle daha 16'sında??? Gidiyor... Basit, duygusuz, sorumsuz bir zayiat haberi içinde geçiyor Masum o günlük... "Operasyon sırasında bir başkomiser şehit olmuş, bir vatandaş da hayatını kaybetmiştir." İşte bu kadar haber oluyorsun Masum! Bu kadar.. Sonrası... Ateş düştüğü yeri yakıyor. Kimbilir kimler ağlıyor ardından. Bunu da bilmiyoruz. İstanbul'da güzel bir bahar gününde baharında bir çocuk-genç ölüp gidiyor. Bir başka bahar daha yok artık Masum'a. Gördüğü göreceği son baharmış meğerse bu bahar...
İşte böyle bir bahar yaşanmakta İstanbul'da... Bende de böylesi izler bırakmakta. Oysa ne güzellikler daha bekliyor daha bizleri... Kimleri? Elbette sağ kalanları... 
Daha önümüzde 1 Mayıs var! Beklemekteyiz...
Ve daha önümüzde Hıdrellez var. Beklemekteyiz...
Mimozalar, laleler, sümbüller çoktan açıp yerlerini leylaklara devretmiş durumdalar bu günlerde. İstanbul'da Erguvanlı günler başladı herşeye inat... Güller mayısı bekliyor çılgın partiler vermek için... 
Herşeye rağmen sürüyor bahar... Esiyor bahar yelleri...
son dakika notu:
Yok yok bahar olmuyor da olmuyor... Diyabakır'da 9 askerimiz şehit olmuş... Tüm belalar bölücülerin, PKK'nın ve TBMM'deki uzantılarının üstünde olsun diyorum. Baharımızı kışa çevirenlerin de sonu cehennem olsun! 

1 yorum:

carpediem dedi ki...

amin diyeyim
başka birşey gelmiyor elimizden.
söz de bitti...
çaresisiz sanki...