Cumartesi, Kasım 01, 2008

Gidişinin ellinci yılında bir selâmım olsun sana...


O, bu dünyadan göçeli tam elli yıl olmuş... Bu sabah bi düşündüm şöyle de; O benim hayatımda ne kadar çok! Bende ne kadar var! İlk dizelerini okmaya başladığımda bana işlemişti Yahya Kemal! Annem de şaşardı benim O'dan bu kadar etkilenmeme... Daha güncel Türkçe sözlü şiirleri anlayacağımı; Yahya Kemal'in Osmanlıca ağırlıklı şiirlerini okumamam için daha erken olduğunu belirtsede ben Yahya Kemal okurdum... Çünkü aradığımı O'nda bulurdum. İstanbul dışına çıkmadan oturup da İstanbul'u özleyen ben ancak O'nda bulurdum ortak noktamı. Kim benim kadar İstanbul'u sever derken Yahya Kemal'in şiirlerinin içine düşmüştüm... İstanbul'u sevmenin inceliklerini bakıp da görebilmeyi ondan öğrendim derken ilk genç kızlık günlerime adım atmıştım çoktan. Ve İstanbul aşkı derken aşkın türlü hallerine girip çıkabilmeyi yine O'ndan öğrendim... Kim bilir kaç milyon kişinin hamurunda var Yahya Kemal Beyatlı! Hiç anlayamadan okusalar bile sanki her biri kendiliğinden bestedir şiirlerinin... Bu yüzden de çoğu besteci belki de çok zorlanmadan bestelemişler şiirlerini...
Özel hayatında aradığı mutluluğu bir türlü bulamayan, çoluk çocuk aile sıcaklığını bir türlü tadamadan yine geldiği gibi yalnız gitmiş bu dünyadan Yahya Kemal...
Işıklar yağsın üstüne diyorum...



VUSLAT
Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar,

Ömrün bütün ikbâlini vuslatta duyanlar,
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamânı,

Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü ânı...

Gördükleri rü'yâ, ezeli bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgârı başka,
Bülbülden o eğlencede feryâd işitilmez;
Gül solmayı; mehtâb, azalıp bitmeyi bilmez...
Gök kubbesi her lâhza, bütün gözlere mâvi...
Zenginler o cennette fakirlerle müsâvi;
Sevdaları hulyâlı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi, bir fıskıye âhengini dinler.

Bir rûh, o derin bahçede bir def'a yaşarsa

Boynunda onun kolları, koynunda o varsa,
Dalmışsa onun saçlarının râyihasıyle,
Sevmekteki efsûnu duyar her nefesiyle;
Yıldızları boydan boya doğmuş gibi, varlık
Bir mû'cize halinde o gözlerdedir artık;

Kanmaz, en uzun bûseye, öptükçe susuzdur,
Zira, susatan zevk, o dudaklardakı tuzdur.

İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan,

Bir sır gibidir azçok ilâh olduğumuzdan.

Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler,

Bir gün, nereden, hangi tesâdüfle gelirler?
Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden
Rüzgar gibi bir sevk alır, oldukları yerden;

Geldikleri yol... Ömrün ışıktan yoludur o;

Alemde bir akşam ne semâvi koşudur o!

Dört atlı o gerdûne gelirken dolu dizgin,

Sevmiş iki rûh ufku görürler daha engin,
Simâları gittikçe parıldar bu zaferle,

Gök her tarafından donanır meş'alerle.

Bir uykuyu cânanla beraber uyuyanlar,

Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar

Dünyâyı unutmuş bulunurken o sularda,

-Zâlim saat ihmâl edilen vakti çalar da-

Bir ân uyanırlarsa lezîz uykulardan,

Baştanbaşa, her yer kesilir kapkara zindan.
Bir fâciadır böyle bir âlemde uyanmak...
Günden güne, hicranla bunalmış gibi yanmak...

Ey talih! Ölümden ne beterdir bu karanlık!

Ey aşk! O gönüller sana mâl oldular artık!
Ey vuslat! O aşıkları efsuna ramet!
Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!


Yahya Kemal Beyatlı

Hiç yorum yok: