Cumartesi, Ocak 26, 2008

Yalnızlıkname


Olmuyor.. Olmuyor... Gırtlak dokuz boğum... Her söz öyle pat diye ortaya dökülmüyor... Her aklından geçeni sorsa da söyleyemiyorsun en sevdiğin “canım” dediğine bile... Hep yalnızdır ya insan... Böyle doğar böyle gider... Ben de öyle yalnız hissederlerdenim yaşam boyu kendimi... Severim de yalnızlığımı... Derdim yalnızlığımla konuştuklarımı kaydedememektir çoğu kez... Öyle güzel alır ki benim iç acımı yalnızlığım... Bazen çok kalabalık insanlara göre kendimi şanslı hissettiğim de olmuştur. Ne çok kalabalıklar... Şöyle ağız tadıyla yalnız kalamıyorlar kendilerinle başa diye hani nerdeyse acırım oncağızlara... Severim yalnızlığımı hem de çok... Çünkü bilirim ki ondan kurtuluş yok... Mademki başıma belâ bu yalnızlık –hele ki bundan sonra- iyi geçinmeliyim yalnızlığımla... Onunla barışık olmalıyım ki bana zarar değil yarar versin... Şimdi bilmeyenler vardır seni...
Nasıl bir şeysin yalnızlık? Nasıl fark ettirirsin kendini? Kaç boyutlusun? Rengin, kokun, tadın var mı acaba? Nerede saklanırsın kalabalıklar olunca? Beni bu kadar benle bırakamadığına göre bana çok ama çok yakınsın. Gerçi “ben” çoğu kez bende olmadığımdan mıdır nedir boşluk bulup cup geliyorsun davetsizce... Bende git demiyorum sana açıkcası... Nasıl derim ki zaten... Sen ara sıra değil hep yanımda olansın... İyi varsın belki de... Diyorum ya baştan beri kalabalıklar içinde boş boş olmaktansa yalnızlıkla dolu dolu olmak belki bana daha uygun... Alıştım sana... Sende bana besbelli. Eh derdim de sana ağır gelmiyor demek ki beni bırakıp da kaçmıyorsun... Bana derman da olmuyorsun ama. Hani biraz akıl versen ara ara... Varsa sende tabii o da... Hani desen bana “şöyle yap, böyle yap”... Hani varlığının yaşamıma olumlu katkıları olsa fena olmaz mı? “Hiç mi olumlu katkım yok?” dediğini duydum sanki... Kızma hemen... Var tabii ki... Sen beni uyarmasaydın eğer çoğu şeyi yapmazdım biliyorsun bunu... “Al başını git” dersin ya bazen bana... Seni dinlerim ama biliyorsun çok da uzaklara gidemem işteJ Sana kalsa Alaska’ya kadar uzanmam gerek... Ya da Sibirya’ya... İşte her dediğin olmuyor be gülüm, be yalnızlığım... Bana bu akılı vermeden önce pasaportta vermem gerekiyor... Hani o nerde?
Ama nelerim nelerim saklı sende... Benim gizli sandığım. Senden gizlim saklım yok biliyorsun... Desene ne mümkün senden bir sır saklamak... Belki kalabalıklarda yutkunur da sana diyemem ama nasılsa baş başa kalıyoruz eninde sonunda ya... O zamanlarda tüm saklılarım dökülür eteklerimde topladığım gelincikler gibi... Dökülür önüne senin... Alıp her bir sırrımı inceler inceler durursun... Bazılarını değersiz bulup savurup attığında olur. O zaman anlarım ki kalabalıklar içinde değer verdiğim her şey aslında yalnızlığım için bir hiçmiş... Senin değerlerin benim için önemlidir... Senin değer verip sakladıklarına bakarım ben hep... Bak ne kadar değerlisin benim için... Kimseleri dinlemeyen ben seni nasıl dikkate alıyorum... Bu yüzden senin çok sağlıklı düşünmen gerekli benim yerime ki ola ki yanlış düşüncelere varmayayım çoğu olayda... Ama senin sağduyunda güçlü... Buna da güveniyorum biliyorsun... Sen bana ne diyorsan hep doğru çıktı... Kimi gün gelmiş seni dinlememiştim ya... Çok üstüme geliyordun o zamanlar... Ben de kaldıramıyordum bu kadar üstüme gelmeni... Ah keşke sana daha zaman ayırsaydım... Belki bugün yaşadığım bir çok şeyi yaşamamışım olacaktım... Kalabalıklar senin sesini duymamı engellemişti... Sen bağırıyordun çok uzaklardan ama ne çare... Ben seni dinlemiyordum... Senin sesini bastıran kalabalıklar çekip gidince de iş işten çoktan geçmiş olmuştu... Ne yazık... Böyle böyle senin değerini anlamış oldu ya zaman içinde... Belki yaşamak gerekiyormuş bazı olumsuzlukları seni iyice tanıyabilmek için...
Bugün dönüp bir geçmişe bir geleceğe bakıyorum... Çok uzak her ikisi de bana.. Oysa “bugün”, “an” var ya hemen yanıbaşımda... İşte “an”ı yaşarken seni daha iyi anlar oldum artık... Dün sen vardın, bugün varsın, yarın da yanımda olacaksın... Çok şey olmayacak yanımda gelecekte... Ya da yenileri olacak... Tek tanıdık dostum sen olacaksın yalnızlığım... Bu yüzden işte seninle iyi geçinmek zorundayım... “Zorunda olmak” sözüme de alındın şimdi... Ama gerçek öyle değil mi?
Ama inan bazı kavramları taşımak zorundalığı bana ağır gelmiyor... Bir seni bir aşkı zevkle taşırım “zorunda kalsam” bile... Bunu bil en azından... Zor olan katlanılması istenilmeyenleri zorla yaşamak... Sen öyle değilsin benim için...
Sen benim martılarım oldun kimi gün... Kimi gün lodosum oldun başımı ağrıtan... Vırvır başımın etini yedin gün geldi geveze kargalar gibi... Kimi gün dalgalarınla çırpıntılarınla serinlettin beni... Seninle kafa buldum kimi zaman... En güzel şarkılarımı söylediğim de yalnızca sen duydun... Çizip çizip attığım kara kalemlerimi sen biliyorsun... Gün geldi hıçkıra hıçkıra ağladım sana yalnızca sana... Sen sildin gözyaşlarımı ellerimi kullanıp... "Kalk da dokun şu çiçeğin yaprağına" dedin... Yaprak beni, ben yaprağı sayende tanıdım... Sen bana yaşama gücü verdin... Umutsuzluğuma asla izin vermedin... "Bekle" , "sabret"... Senden çokça duydum buz sözleri... Gün geldi kızdım sana... Bana "sabret" deme artık diye... Ama sen ne yapabilirsin ki? Senin suçun değil ki beklemem sabretmem... Bunu anlıyorum artık... Sen benim yalnızlığımsın yalnızca... Daha ne beklerim ki senden... Rengin çiçeklerde, fırçamdaki boyalarda... Sesin , kokun dalgalarda, rüzgarda...

Sen bana yetmiyorsun biliyorsun:) Ama sensiz de olmuyor...
İyi varsın!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

"YALNIZLIĞIM BENİM, EN SADIK SEVGİLİM"
Yalnızlık en yakınımızdır, herkes terk etsede o terk etmez, etmesin de, Düşünsene yalnızlığımızda olmasa kime sığınırız...

Yazını zevkle okudum.
Kalemine, klavyene, yüreğine sağlık...
Hoşçakal Kardeşim...