Pazartesi, Mayıs 28, 2007

Pazar'dan Pazartesi'ye...

Hiç öyle heveslerim planlarım olmaz benim... Erken kalkarım her zamanki gibi... Tatil ya da izin kavramlarım olmadığından öyle dertlerimde olmaz... Uyumaksa her zaman uyumak olasılığı vardır bana... Ben uyumak yerine pazar sabahları şehrin sessizliğini dinlerim... Dün de (Pazar) öyle bir gündü... Öğlen saati geldiğinde Küçük Kardeş aradı... “Günü birlikte geçirelim” dedi... “OOO oğlum, günün yarısı bitti bile... “ Neyse boş ver abla... Kalanı kurtaralım” dedi... Buluştuk kardeş ve de eşiyle... Gittik İstanbul’un kuzeylerine... Karadeniz Karadeniz diye inlemiştim sabah... Ne kardeşimin yazıdan haberi var; ne ben bahsettim O'na Karadeniz'i koklamak isteğimden... Ben O’na bıraktım nereye gideceğimizi... Tanrı bana yine armağan vermek istedi bugün diye düşündüm... Teselli armağanı... “Al sana Kaardeniz” dedi... “Evden oturup da habire köpekler gibi havayı koklayıp durma... İşte sana Karadeniz!” Ah nasıl sevinmez insan... Sevinir sevinmesine de yine de sevinemez ya... Öyle işte...
Tam karşımda Ceneviz Kalesi! Kaç kez çıktım o kaleye... Ömrü hayatımda gördüğüm görebileceğim en kuvvetli rüzgârı burada gördüm, duydum, tattım... Ta karşı kıyılardan Kırım’dan gelir o rüzgârlar... Karadeniz’in deli kara dalgalarında yıkana yıkana... Ben bugün tam karşısında kaleyi seyre daldım... “Nerdesin?” der gibiydi... Nicedir gitmedim... En kısa zamanda kaleye gideceğim... Söz verdim kaleye! Rüzgârlar boşa esip gitmesin... Ben bilirim o esmelerin değerini...
Böyle geçti bir Pazar günü hiç hesapta yokken... Dönüşte Emirgân’da Çınaraltı’nda çay molası verdik... Sonra yine hiç hesapta yokken anneye uğradık... Eskiden huysuz ve tatlı bir kadın iken artık tatlı kısmı iyiden iyeye bitti sanki... Acı acı... Arnavut biberi mübarek:) E var kanında ya... Olacak o kadar...
Siz siz olun böyle güzel bir gün geçirdikten sonra hiç sapmadan en korumalı alana atın kendinizi... Can sıkmadan, canınız sıkılmadan... Ruhunuzda o günün dinginliği ile... Yanılıp da daha da şansınızı zorlarsanız günüz hiç de güzel bitmeyebilir...
Neyse ki evime vardığımızda daha sakindik... Geç saatlere kadar oturduk... Kardeşim gecenin sonunda bir “yarın pazartesi... kahretsin!” dedi ki... Al sana bi pazartesi düşmanı daha.. Ne istiyorsunuz benim pazartesimden yahu! Pazartesiler olmasa ben ne yaparım?

Hafta nasıl başlar?
Günler nasıl geçer?
Pazartesi olmadan Cuma olur mu?
Pazartesleri Sevenler Derneği’ne hoş geldiniz!

3 yorum:

Adsız dedi ki...

kalbin temiz hayatım...
bak isteklerin nasılda yerine geliyor. biraz rötarlıda olsa, herşeyi elde ediyorsun...

Pazartesiler sevilir, sevilmek zorundadır. Dediğin gibi pazartesi olmazsa cuma nasıl gelir..
hoşçakal..

Şirin dedi ki...

Şu garibim pazartesi'yi bir sen bir de ben seviyoruz galiba yalnızca Nazarcığım!

Adsız dedi ki...

cezalı hatun geldiii...hazırım her cezama...ne oldu ise bana pc başına gelip bakıyorum bakıyorum eklersem bir yazı ekliyorum..sanki bir siir bir büyü benim elimi ayağımı tutuyor mübarek..saat 7.06 pijemalarımlayım..ne çok şey eklemişsin..hepsini okumayı düşünsemde zorrr.. çünki tadını çıkarmam gerek.. şirinem affet gelemediğim için..ne güzel bir gün geçirmişsin..en sevdiğim cümle Rüzgarlar boşa esip gitmesin...o cümlenin anlamını nedense yüreğimde duydum..kaçırdığımız ne çok şey var değil mi..? hepsi bizim olmalı..çeklin yoldan geliyor şirin ve sureyyam..
mal mülkde gözümüz yok..rüzgarı isteriz, güneşi yağmuru, gökgürültüsü bile yakınımızdır..
çiçekler böcekler..ve sabah.. "sabahlara dayanamam Osman ağa adlı türkü bile.. ağa..
şirinem..yine coştum yine dalgalanıyorum ben en iyisi işe geç kalmıyayım..birkaç göz daha istiyorum vede parmak diğerlerinide okumak adına.. sevgilerle..güzel bir salı dillerim.. sallanmıyanından