Cumartesi, Haziran 20, 2009

Cezayı çeken kim?


Güzel şeyler düşünmek, güzel yaşamak için yaşanmış kötü olayları yok saymak bir yol mudur?
Ben de sürekli neşeli, güler yüzlü, kahkahalar atarak yaşamak istiyorum. Kim istemez?
Bir karar vermiştim. Güya dayabildiğim sürece burdan olumsuz yazılarla ne kendime ne çevreme rahatsızlık vermeyeceğim diye. Bende şöyle çarşı-pazar gezilerimi, kaç tişört aldığımı, ne yediğimi, gece kaçta yattığımı, "ay wallahi dün çok eğlendik" gibi kakara kikiri muhabetleri yaptığımı yazabilirim...
Atatürkçülükten öyle dem vurup vurup sonra çok güzel Can Dündar, Ahmet Altan, Orhan Pamuk ve diğer şürekâsının kitaplarını ballandıra ballandıra anlatırım. Ne gam der geçerim... Blog benim değil mi... Ağız olan konuşur, blogu olan yazar. Ama olmuyor işte...
Bugünde ne kadar dayanırsam dayanayım bu habere katlanamadım.
Haberimizin kahraman er kişisi(!) Hüseyin Üzmez...
Küçük kız çocuğunu taciz olayı ortaya döküleli ve tutuklanması ne kadar za
man önce oldu; hatırlamıyoum. Ama daha ilk anda özenli davranıp dava sonucunu bekleyeceğim demiştim. Böylesi olaylar çok gizli, gözlemlenmesi, çözülmesi zor ve tamamen hayali olabilir. İftiranın en kolaydır erkek cinsine taciz ve tecavüz. Olayın çözülmesi ortaya çıkıncaya kadar zanlı için zor süreç başlar. Zor olması elbette suçsuz olanlar içindir. Bir de temize çıkılsa bile ömür boyu ve hatta nesiller boyu miras olarak da kalabilir böylesi bir suç. Bu yüzden tüm aklıselimle kendimi bu konuyu yazmaktan uzak tuttum. Hukuk devletinde yaşıyorsak da gereği budur.
Ancak olayla ilgili tüm haberleri hiç kaçırmadım galiba. (Belki bir kaçını kaçırmış olabilirim) Bu gün yine bu olayın haberini okdum. (İşte burada merak edenlere) Ve biraz tatsız da olsa burdan bende bir şeyler yazmak istedim.
Nedir beni bu kadar sarsan bu olayda acaba?
Kim ceza çekiyor diye bakıyorum aylardır?
Hepi topu zeka yaşı 10, takvim yaşı 14 olan bir kız çocuğu var elimizde.
Tacizden tutuklu kişi cezaevinde mahkeme mahkeme geziyor. Duruşma günleri gayet keyfi yerinde mahkemelere gidip geliyor. Keyfi o kadar yerinde ki arada bir basına sataşmalar yapıp ve yine basın aracılıyla bir yerlere göndermeler de yapıyor. Eşi dostu, karısını, kızı, kızanı hepsi yanında. Ve hatta ağızlarından Allah eksik olmayan, müslümanlığı kendi tekelinde tutumak heveslisi bir kısım medya da bu kişiden yana.
Diğer yanda bir küçük kız. Bu olaydan sonra devletin koruması altında bir SHÇEK yurdunda kalıyor. Şu kısacak yaşamının bütününde hep yanında olan annesinden, babasından, kardeşlerinden ayrı. Çok özlüyor onları. Anne, baba elbette öyle çok güzel bir anne baba örneği değil. Ama o kızın annesi ve babası. Yok başka annesi babası olması olanağı bu dünyada. Kardeşleri... Kimbilir neler yaşardı onlarla... Ne hayalleri vardı acaba? Küçük, yoksul, üstelik çocukluğunun istismar edildiği bu dünyayı özlüyorsa bu küçük kız içim ister istemez buruldu. Demek ki bunca geçen zaman içinde kaldığı yurtta hiç bir yarası sarılmamış bu kızcağızın. Olayın üstünden bunca zaman geçtiği halde hâlâ depresyonda ise bu yavrucak bunun suçlusu kızın koruma altında bulunduğu kurumdur. Bunca zaman içinde bu kızda çok ama çok güzel olumlu gelişmeler olmalıydı. Daha hayata bağlanmış, ailesini elbette özleyen ama uzakta da olsa kendisini çok mutlu hisseden bir genç kız yaratılmalıydı. Eğitimine daha çok zaman ayırmış, geleceğini planlamış, ayaklarının üstüne sağlam basabilen bir genç kız yaratmayı hedeflemek gerek bu çocuk için. Örnek olmalı tüm güzel gelişmeleri ki; başka bir yerde haksızlığa uğrayan, istismar edilen, taciz ve tecavüze maruz kalan nice çocuk cesaretlensin.
Ama basın marifetiyle ne yapılıyor?
Tam tersine: "Aman ha kızım senin başında da böyle bişi gelmişse sakın açık etme, kapat konuyu gitsin. Bak konuşursan ailenden de ayrı kalırsın, dilllere de düşersin. Üstelik sana bunu yapanın da yanına kâr kalır. " Ve daha neler neler derler. Malum böylesi durumlar etnik ve bölgesel düşüncelere göre çok farklı davranışlara doğru gidiyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayan gelişmemiş insancık türleri hukunun üstünlüğü ilkesinden bir haber kendi sözde töreleri içinde ne haltlar ediyor, nasıl katliamlar ve kıyımlar yapıyorlar; herkesce malum.
Basın ve bu konuda duyarlı olması gereken sivil toplum örgütleri ne yapıyor?
Basın yalnızca sansasyon peşinde. Sivil toplum örgütleri de böylesi olayları çok fazla bireysel görüp gereken özeni ve değeri vermiyorlar gibi geliyor bana...
Oysa toplumun en küçük hücresi bir çocuk bireyi yara almış, canı yanıyor.
Ve biz izliyoruz...

4 yorum:

ella dedi ki...

böyle olayların üzerini örtmeye bayılan bir milletiz malesef, örtünce oladığını farzedip akşam kafamızı yastığa huzurla koyabiliyoruz. takii böyle olaylar sevdiğimiz insanların başına gelene kadar. hep böyle oluyor işte, her zaman ateş düştüğü yeri yakıyor.

Hayalbemol dedi ki...

Üzgünüm ki dünya sadece gülümseyenlerin mekânı değil.
Üzgünüm ki benim gibi birçok kişinin elinden bir şey gelmiyor.
Yapabileceğimiz tek şey, elimizdeki güzellikleri anlatabilmek,
Acıya tuz basmamak. Ne kadar istesek de değişmiyor kötüler sevgili esintiler...

Şirin dedi ki...

Yok yok... Bence biz yine de kötülüklerden arınmış güzel bir dünya düşlemeye devam edelim... Ki... Kötünün oyunu bozulsun..:)) Kahrolsun kötülük!

Oya Kayacan dedi ki...

Diline sağlık.