Pazartesi, Aralık 22, 2008

Biri beni uyandırsın!

En uzun gecenin sabahında kısa bir güne merhaba dedim de... Uyandın mı, uyanmadım mı? Hâlâ sürüyor mu uyku halim?
Zaten ömrümüzün üçte biri uykuda geçiyor. Bu yüzden de pek sevmem uyumayı. Ama uyuyorum işte. Uyutuluyorum bal gibi de. Hem anladığım kadarıyla bir ben değilim uyutulan. Bence sizde güzel güzel uyutuluyorsunuz. Yumuşak giriş yapmak için "güzel güzel" diye yazıyorum. Güzel değil aslında hiç bir şey. Ben şimdi uykudayım. Ama bu bir rüya mı, kâbus mu?
Vıcık vıcık seçim haberleri... Günler süren Gökçek yolsuzlukları, pişkinlikleri... Kan, cinayet kokan haberler... En acısı da bu bence... Onyedi yaşında bir genç kız küçük kardeşini öldürüp çeyiz sandığında saklıyor... Ben o kuytu odaya giriyorum ayaklarım geri geri de gitse... Ne güzel bir sandık... İçinde hayalleriyle donattığı nice çeyizlikler var... Güller var dallarında bülbül öten... Kimbilir daha neler var? Ne hayallerle dualarla konmuş çeyiz sandığına. O sandık eve geldiğinde ne çok sevinmişlerdi. Evin
 babası mı, annesi mi almıştı acaba o sandığı... Belki de anneden kalmıştı. İçinin dolması beklenir evde genç kız varsa eğer. Gün gelecek düğün olacak ve çeyiz serme gününde açılacak ağzı eşe dosta sandığın... Öylece gününü bekler sandık odanın bir köşesinde.. Bende saklanmak için hep annemin ceviz çeyiz sandığına girerdim. İstanbul'da adettir. Nikahtan sonra Tellibaba'ya gidilir. Dualar edilir.. Dileği olan gelin daha önce yine oradan aldığı  telini Tellibaba'ya ziyadesiyle iade eder... Gelinde yine tel kalır. Düğün sonrası gelene gidene kısa kısa kesilip verilir. O çeyiz sandığının bir köşesinde hep annemin gelin telinden dururdu bi tomar. Bende saklambaç oynarken sandığa girer kapağını kapatır ve o tellerle oynardım... Işıl ışıl yanardı beni sandığın içinde bulurlarsa hemen. Öyle hoş gizemli bir ışık olurdu ki. O gürüntü için belki h
ep o sandık benim saklambaç köşemdi, güvendiğim yerdi sonunda orda bulunsam bile. Kâbus-rüyamda annemin sandığı olmamasını istiyorum. Bu başkasının sandığı olsun nolur. Sandıktan kan akıyor...Kaçıyorum ordan hızla ama ağırlaşıyorum. Sanki bir el beni çekip "dur gi
tme daha bitmedi kâbus" diyor... Baykal karaçarşaflı yüzü görünmeyen kadına rozet takıyor 
sırıta sırıta... "Demokrasinin icabı" diyor gevrek gevrek... "Olur canım böyle 
şeyler kâbuslarda" diyorum ve yoluma devam diyorum. Bu sırada AKP flamalarının altında rakıları dipleyen adamlar beni masaya doğru çekiyor. "Yooo bu kadarına da çüş yani!" diyorum! 
Bir yemek sofrasındayım ama bi tuhaf sofra... Kimse yemekleri yapana eline sağlık demiyor. Dememek şöyle dursun. Aman aman batırdılar çıkardılar yemek yapanı... Yok ki biizm kültürümüzde böyle bişi. Başıma silah dayasalar hiç bir yemeğe bu kadar ağır eleştiri yapamam. Nimete küfür gibi geliyor bana. Ama kâbus bu değil mi sonuçta. Kâbuslarda en olmayacak şeyler olur... Sonunda para alacaklarmış eğer böyle ağır eleştiri yaparalarsa...
Hani sonundan bir yerden düşer gibi olur insan. Bana öyle oluyor da sizi bilemem. Eskisi gibi uçamıyorum ne zamandır rüyalarımda nedense. Bir kâbusun içindeyim hâlâ sanırım. Düşüp uyanmayı bekliyorum. Sürmesin bu kâbus...
Biri beni uyandırsın! 

Hiç yorum yok: