Cumartesi, Eylül 15, 2007

Yazmak gelmişse yazmalı!



Neden her şeyi net göremiyorum ki? Gözlerimde miyop yani uzağı görememe sorunum var yıllardır... Biliyorum bunu da... Kalbimin de mi aynı sorunu var.... Miyop mu kalbim?
Hasta olmuşum hafiften şu hızlı değişen havalardan... Birde üstüne dişimin kanal tedavisi girince araya bol morfin, ağrı kesici ve de antibiyotik biraz yatmamı uzanmamı getirdi beraberinde... Uzunca yatıp kalmışım tüm gün... Gündüz uykusunu çok sevmediğimden sersem gibi hissederim kendimi... kalkamadım bi süre... Düşündüm uzun uzun... Düşünüyorum o zaman varım... Gerçekten de öyle sanıyorum... Ama olduğumum kim olduğumun farkına varmak gibi bir duyguydu bu sanırım... Bedenimin göğüs kafesi bölümünde sürekli bir ağırlık duygusu taşımaktayım taa 17 yaşımdan beri sanırım... Öyle büyük bir ağırlık ki aslında ama alışmış beden bu ağırlığa diye geçiştiririm... Bazen daha da fazla olur bu ağırlık sanki... taşıyan aslında beden değil ruhtur... Kimi gün gelir ruha bile ağır gelir öylesine büyür... Böyle zamanlarda ruhumu o ağırlık taşır... Ne derler bu ağırlık duygusuna bilemem... Bilirim de söyleyemem... Herkes aynı mı yaşar yoksa hiç mi yaşamaz... Bunu da bilemem... Benim canımı yakan belki başkasında daha da yakıcıdır... Bunu da asla bilemem... Bu kalbe dolan ağırlık duygusuna derdimi anlatamıyorsam ne anlamı var bu acının... Derdimi anlattığımda derdim de bana derdim sen değilsin derse diye mi korkarım acep... Korkunun ecele faydası yok ki... Ölüm ölüm bir ölüm... Böyle düşündüm durdum uyku sonrası nedense... Gerçeği bilmek gölgelerde gezinmekten daha güzel değil mi? Yalanla mı yaşamalı? Zaten bir ömür dolusu yalan içinde idim... Bari bundan sonra dürüst olsam kendime dedim... Neden kırıyorum kendimi bunca yıldır.... Neden kandırıyorum? Anladım ki insana en büyük kötülüğü aslında kendisi yapıyor... Olanı biteni hiç de olduğu gibi değil olmasını istediğimiz gibi gösteriyoruz kendimize... Seviyor muyuz... O da seviyordur diyoruz... Yok öyle değil... Gerçeği görmeli kendine doğruları söylemelisin... Sevmiyorsan karşındakini “sevmiyorum” demelisin... Seviyorsun ama sevilmiyorsun... O zaman yoluna gitmelisin...Senin yolun senin olmalı... Başkasının yoluna, suyuna gitmemelisin... Ki bak böyle gün gelir yoluna akmak istersin... Ağır gelir ağır sevilmemek sana bilirim... Bunu duymak ne ağırdır bilirim... Peki bunu duya duya yaşamak daha da ağır değil mi be sana... Ağır çok daha ağır... İşte bu yüzden oyalama kendini artık... Çık karıştığın başka sulardan... Ak artık kendi yoluna ip gibi de olsan, çağlayanlar gibi de aksan... Belki kurur yok olur gidersin ama yama gibi akmazsın başkasının sularında... Toprak çeker seni içine belki... Olmadı buhar olup bulutlara karışırsın... Ama yok olmazsın inan ki... Yok olacak acizliğindir, yalanlarla oyalandığındır... Kalbin zaten hep orda varolacak sen yaşadıkça... Ama o kalbe borçlusun sen her güzelliği... Şimdi O’nu hiç de hak etmediği hallerde ezdirmek senin ne haddine... Kalp kalpten üstün olmaz... Buna kalp dayanmaz... Ezilmesin kalbim dersen al karşına kalbini gerçeği söyle... Kalbinde aklı vardır bilirim... Anlar seni... Sonra yavaş yavaş kendine anlatır... Daha da ağlar bir süre, belki sonsuz... Ama mutludur en azından gerçeği bulduğu için...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Şirincim;
Karamsar günündesin besbelli...
Belkide hastalığının etkisidir seni karamsar yapan...
Belki de havalar(!)

Kendi yolunda akmak, akıl, sabır, dirayet, en önemlisi para gerektirir. bunlardan biri eksikse,
başkasının yoluna, suyuna eşlik edersin...

SIkma canını, bu da gelir buda geçer...

NAZLICA dedi ki...

Şirinciğim çok güzel bir yazı çıkarmışsın yine, ellerine sağlık. Senin başkalarının hayatında yama gibi kalacağını düşünemiyorum bile. Ruhun bedeninle işbirliği yapacak ve mutlaka kendi yolunu bulacak, bulmuş bile. Geçmiş olsun hayatım, diş tedavisi zor bir iş.Sevgiler gönderiyorum