Cuma, Eylül 21, 2007

Daha dün annemizin kollarında yaşarken....


Kumsala vardığımda ilk işim denize koşmak olurdu hep... Tabanlarım kızgın kumlara basmaktan yanar.. Tek yol kendimi denize atmaktı... Kızgın kumlardan denize vardığımda nasıl serin gelir su insana.... Soğuturdum kendimi serin sularda... Yeniden kuma döndüğümde yanmazdı tabanlarım... Hatta hiç kurulanmadan atardım kendimi kumlara... Ağzıma burnuma doluncaya kadar kumalar gömülürdüm... Oysa ilk ayak bastığımda hatta basamadığımda nasıl sıçrıyorum kumlar üzerinde... Yaşama karşı böyle eğitiliyoruz hep acılara karşı... Önce tepki verdiğimiz çoğu olayı kabulleniyoruz en sonunda... Belki bu benim için uygun bir tanımlamadır.. Ben gibi olmayan da vardır... En soğuk sudan da çıksa kumlar O’na hep kızgın, sıcak gelebilir...
Okullar açıldı ya bu hafta başı... Benim odak noktam mini mini 1'lerdir hep nedense... İlk gerçek acı gözyaşlarımı o zaman dökmüştüm... Halbuki daha bir yıl öncesi ağabeyimin sınıfında konuk öğrenciydim...
Okumayı erken söktüğümden beni ağabeyimin sınıfına almıştı Mefkure Öğretmen... Benim ilk öğretmenim O! Lacivert saçlı kadın! Hoş kadın!
Nedendir bilmem çok rahatça gelip giderdim okula... Annem yanımda, sınıfta ağabeyim yanımda sürekli... Ve de üstüme titreyen Mefkure Öğretmenim... Her şey çok güzel giderken... Kış ortası kızamığa yakalndım... Nerde bizim zamanımzda aşılar maşılar efendim... Çok ağır geçirdim kızamığı... Ve de aile birliği toplanıp karar aldı... Benim hastalığımı ağır geçirmemi nazara bağladı aile büyükleri.. El kadar bebeğin okullarda ne işi var dendi...Ve de anne ve babamın ikna edilmeisyle nazardan çatlamamam için okula gidişim ertelendi:) Ağladım sızladım ne fayda... “Oyna bebeklerinle sen... Daha pek küçüceksin” dediler... Kırıldı minik yüreğim ama hiç farketmediler... Yeni eğitim yılı geldi ve de gerçek öğrenci olarak kaydım yapıldı... Günlerce kara önlük beyaz yaka hayalleri kurdum... İlk kez öğrenci olacaktım... Ama çocuk aklım işte... Ne bilebilirim ki başka sınıfa gideceğim... Annem ağabeyimi 2.sınıfların arasına kattı... Beni de aldı bir sınıfa çıkarttı... Daha sonradan adının Ferhunde olduğunu öğrendiğim resmi kayıtlı ilk öğretmenime teslim etmeye kalktı... Bende tam bir şok! Kim bu kadın? Ben kimim? Nerde benim sınıfım? Ah nasıl da tufaya getirdiler beni... Önce büzdüm dudaklarımı... Anneme yalvaran gözlerle baktım... Ağabeyimin yanına gitmek istiyorum dedim... “Hayır artık O’nunla aynı sınıfta değilsin... Senin sınıfın burası... Öğretmenin de Ferunde Hanım!” demez mi! Eh artık... Dayanamadım... Ağladım ağladım ciğerim sökülürcesine... Kaç ders saati girmedim sınıftan içeri... Kimseler anlayamadı acımı... Annem bile... Kaçıncı tenefüste Mefkure öğretmen geldi artık yanımıza... Kadın kendi sınıfının ilk günü olmasına karşın benim halimi öyle güzel anladı ki... Sarıldı bana... Beni hiç girmediğim sınıfıma soktu... Beraber sıraya oturduk... Bir yanımda Mefkure Öğretmen diğer yanımda Ferhunde Öğretmen... Ellerini birleştirdiler benim minik ellerimin üzerinde... Bak seni yeni öğretmenine teslim ediyorum dedi Mefkure Öğretmen... Anladım ki lacivert saçlı kadın artık benim öğretmenim değil.. Böylece kabullendim olayı... Daha bir yılı bile tamamlayamadan okulumuzdan da ayrıldık tüm Basınköy’lü öğrenciler... Bize Basınköy’de bir daire tutuldu geçici olarak... Basınköy Rotary İlkokulu öğrencileri olarak ancak bir bahar günü gerçek okula kavuşmuştuk... Amerikan bayrağının renklerinde tentelerin altında kurulan açık büfelerle Basınköy sokakları aynı bir Amerikan kasabasına benziyordu... O zamanın İstanbul valisi Vefa Poyraz yapmıştı okulumuzun açılışını... Okulun ilk günü derken nasıl daldım hatıralara...
Okulun ilk haftası bitti artık... Tam karşımda okul... dedim ya gözlerim hep mini mini 1’lerde diye... Artık alışmışlardır okula biraz olsun... Gerçi nasıl ve de neye alıştırıldıklarını da yazmak gerekir şimdi ama yazı uzar da uzar... Başka zaman...

3 yorum:

NAZLICA dedi ki...

Bu minik tatlı çocuk sensin değilmi Şirinciğim? Çok tatlı, siyah beyaz olduğundan mı nedir kara kaş, kara göz harikaa. Hepimizin okula başlamayla ilgili unutulmaz anılarımız var. Ben de erken başladım, çok hevesle ve sorunsuz devam ettiğimi hatırlıyorum. 10 Kasımda şiir okuttular bana, Atatürk yeni ölmüş gibi ağlamaktan salya sümük olmuştum, tabi dinleyenler de. Herzaman okulu sevmişimdir, gerisi de öyle geldi zaten. İmkanlar arttıkça dertler de artıyor. Nerde şimdi elinden tutacak öğretmenler, araki bulasın. Sevgiyle canım.

Şirin dedi ki...

Evet Nazlıcığım;
Bu kız benim ilkokula başlarken çekilen fotografım... Ama sandığın gibi kara gözlü kara saçlı değilim:)))Resimde öyle görünüyor...
Anılara gelince;
Yazsam ne çok anı çıkar okulla ilgili... Kitap olur herhalde:))

Adsız dedi ki...

Hayat insanı nelere alıştırıyor.
"Olmaz, dayanamam, yapamam" zannediğimiz, nelere alıştık.

Bende herzaman okulu sevdim, okulda beni sevdi , ama aramızıza girdiler, birbirimize yar olmadık, daha doğrusu yar etmediler...
Ama okul hep gündemimdeydi , hepde gündemimde olacak...

hoşçakal