Cuma, Haziran 22, 2007

Vızıltılı yazı!



Seçim yaklaştı! Her yer siyaset! Yapış yapış vaatler... Hiç girmek istemiyorum konulara... Durum ümitsiz... Yazmaktan kaçmak için vızıltılara sığındım bugün...


Sıcaklar başladı ya, artık kapı cam açıktır bizim evde... Sonbahara kadar pek kapanmaz kapılar pencereler... E doğal olarak(!) tüm hayvanat türlerinden ulaşabilenler ziyaretimize geliyorlar... Koskoca İstanbul’da neler gelebilir eve böyle doğal ziyaretçi olarak acaba derseniz... Eh oldukça çeşit var aslında... Güvercin, serçe ve de kumrular evimizin ortak kiracıları sanırım... Hatta yazın durum daha da vahim oluyor ... Sanırım onlar kiracı da değil tam evsahibi edalarına giriyorlar... İzinleri olursa biz salona geçiyoruz... Haklılarda... Öyle sıcak oluyor ki dışarısı... Onların tüm yeşil ortamlarını yok etmişiz... Onlarda güneşten kaçmak için bizim salona giriyorlar... Onlara sözüm yok... Komşumun balkonda baktığı bıldırcınlarına musallat olan çok sevimli bir canlı türü de bizim buralarda çokça görülen gelincik! Aman ne güzel bir şeydir o... Onları görebilmek için gecenin en sessiz anlarını sabırla beklemek gerek... Bizim eve gelmiyor, nedendir bilmem... Eski, ahşap evlerden hatıra onlar bize... O evlerde artık bittiği için kim bilir artık nerelerde yaşamlarını sürdürüyorlar... Ama tek tük de olsa hâlâ varlar... Yarasalar! Onlar da çok var... Hava karardığı vakit kısa sürede olsa günlük uçuşlarını hiç aksatmadan yapıyorlar... Dünya dönüyor, sen ne dersen de! Yarasalar da uçuyor, uçacak elbet! Amma benim bir tek düşman kesildiğim bir canlı türü var ki... İşte benim hayvan düşmanı tarafım... Sinekler! Tanrım! Şu sinekler olmasa dünya daha güzel olmaz mıydı? Tövbe de! Vardır bir hikmeti... Ama hele ki şu sivri dedikleri yok mu? Başımın belâsı onlar... Beni keşfettiklerinde yandım ben... Çevremde yamyam vızıltıları ile dönüp pike ediyorlar... Kendimi tüm gece mumya gibi sarmak zorunda kalıyorum... Ama kesin çaresini de biliyorum... Her yaz başı böyle gaflet gecelerim olur... Yok daha sivri ortada derim... Ama onlar çıkarlar bir yerden... Çaresi ne fıs fıs, ne camlara tel takmak... Ne de o her menem şeyse tabletler... Ben onlarla en doğal ve de en güzel yoldan kurtuluyorum... Üstelik hiç onların canını yakmadan... Alıyorum başucuma bir saksı fesleğen... Olay bitmiştir... Okşarım uykumun arasında biraz fesleğenimi... Ne sivrisinek, ne diğer sinekler... Asla yanaşamazlar yanıma... Ey Tanrım, sivrisineği yaratanda sensin fesleğeni de... Eğer fesleğeni sivrisineğe çare yapmasaydın bu kadar sever miydim bu güzel bitkiyi...

Herkese fesleğen kokulu geceler öneririm...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Oi, achei teu blog pelo google tá bem interessante gostei desse post. Quando der dá uma passada pelo meu blog, é sobre camisetas personalizadas, mostra passo a passo como criar uma camiseta personalizada bem maneira. Até mais.

Adsız dedi ki...

Bizim de öyleydi , hiç kapanmazdı kapılar , pencereler, benim kapalı yerde duramama gibi bir huyum var, bunaltılı kadınım vesselam.
Ama saolsun hırgızlar bize üçüncü kattaki vasistasları bile açamaz ettiler,hırgızlar olsanısda ben börtü böceğe razıyım...
Bende bir defa uğradım sivrilerin hışmına, hemde nasıl büyüktü, bir an kene sandım...
derdini veren , dermanınıda vermiş...
Baktım msnde yoksun, bende buraya döktüreyim dedim...
hoşçakal...

Adsız dedi ki...

Bilir misin Şirinim,fesleğenin diğer adını...bizim buralarda ona sinek kanadı diyorlar...ne güzeldir kokusu,koparmana gerek yok ellerinle hafifçe sıktın mı,geçer ellerine kokusu...sonra avucunu koklar durursun koku gidene kadar...missss....sevgiler.