Pazartesi, Mayıs 14, 2007

Rüyalar ve gerçekler!

Benim şehrimde bir yerlerdeyim... Doğduğum büyüdüğüm şehrin hiç ayak basmadığım bir noktasındayım... Anneannemden dinlerdim buraları hep... Dutlukmuş vakti zamanında... Anneannemin çocukluğunun kışları Nişantaşı’nda geçmiş... O zamanlar Mecidiyeköy’ün dutluk olduğunu söylerdi... Kış önce buradan girermiş İstanbul’a... Kurtlar dahi inermiş karlı havalarda Mecidiyeköy’e... Şimdi anneannemin söylediklerini kafamda canlandırmaya çalışıyorum ama olmuyor... Yanlışlıkla bir kurdun yolu buraya düşse vay haline... Deli olur beş dakikaya kalmaz hayvancık... Arka sokaklarına dalıyor ve de daha önce gerçekten hiç ayak basmadığım yerlere doğru iniyoruz... Evet ya iniyoruz... Yokuş yokuş yollar... Küçük oğul söylemişti de inanmamıştım... “Taksi çağırsan gelmiyor ya da çok zor geliyor” diye... Gerçekten her sürücün öyle kolay gireceği yollar değil buraları... kurt olmak gerek kurt... Ama kent kurdu... Öyle doğal kurtlar yaşayamaz burada...
Her günüm bir günden değişik geçiyor ya... Ben hiç şikayet etmedim bu durumdan... Apartmanların kat sayısına bakıyorsunuz... Anlaşılmaz bir düzen var... Arkasından başka sayı var önünden başka... 8 katlı gibi gördüğünüz yapı aslında 14 katlı... Çoğu kaçakmış... İşte Türkiye gerçeği... Öyle çok bilgi alıyorum ki Yönetmenimden... “Sen bunları nasıl öğrendin arada derede?” Eee senin yüzünden... Daha ilkokulda “oturduğunuz yerin tarihini, ekonomisini sosyal yapısını tanı” diye çocukların beyinlerini yersen sonuç böyle olur... Gereksiz bilgiler ansiklopedisine dönüşmüş zavallımın beyni... “Aman atıver sen o bilgileri”
Bak hava güzel, güneş, doğa ne güzel! Taksiyle eve dönmekteyiz... Yükümüz ağır... Arkadaşı arıyor... Israrla sinemaya gitmeleri gerektiğini söylüyor... Yönetmen de aslında o filmi kesinlikle görmesi gerektiğini ama bunun bugünlerde asla mümkün olmadığını belirtiyor... O gün ne gün olacak acaba? Tüm boş günlerimi oğluma versem diyorum bir an... Dinlense biraz... Daha çok genç... Ve birkaç saatlik bir zaman dahi ayıramıyorsa kendine bu yaşta istediğinde, üzülüyor insan ister istemez...Ama olmuyor işte...
Bugünlerde çoğu evde başka gerilimler de yaşanmakta... ÖSS gerilimi... Yine yaşanmayan güzel günler geçip gitmekte gençlerin önünden... Ne baharı görüyor gözleri, ne çiçekleri...
A)....B)....C)....D)....E)......
Bunlardan hangisi?
Sınav bitti diyelim... Olay bitti mi?
Bitmiyor bitmiyor?
Seçenekler sürekli var...
Sürekli sınavdayız....
Yaşıyor muyuz? Yoksa yaşar gibi mi görünüyoruz?
Arada gözlerimi kapatıp rüya görüyorum ...Böyle bir yerdeyim....

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Böyle yerler var hayatımızda..
Hem çok yakın, hem çok uzak...
Şans eseri yolumuz düşmezse hiç bir fikrimiz yok buralar hakkında..

Malesef çocuklarımızın hayatı hep bir koşturmaca içinde geçiyor, artık baharlara tahammülümüz yok, çünkü; havalar güzel olursa dışarı çıkmak, dağ bayır dolaşmak istiyor insan...
nakit olursa, Vakit olmuyor, ikisi olunca keyfin olmuyor, hayat bu şekilde devam ediyor...

Adsız dedi ki...

Sevmeli elbet...sevgisiz bir hayat düşünebiliyormusun??.. ister anlık yaşa ister yıllık .gönlünce yaşa..
aaa öleceğiz ...ne gereği var,sevmiyelim diye yaşarsak(bu yaşamak mı?? ot ol daha iyi..)
Her anını dolu dolu yaşa ve sev hayatın.. bırak zaman sana ne veriyorsa versin...
Bir kez sevdiğimle buluşacağım..rahatsızlandım..Allaha dua etmiştim.. izin ver tanrım demiştim.. bir buluşayım,sonra ne yaparsan yap... sağolsun halen bekliyor beni.)))
şaka bir yana...KAYBEDECEĞİMİ BİLE BİLE SEVMEK ZOR DİYORSAN YANILIRSIN...
SEVGİNİN HAYATA OLAN BAĞLARI ÇOK SIKI BE GÜZELİM..GÖRÜNMİYEN BAĞLARI VAR BEN GÖRDÜM.)
SABAHIN KÖR SAATİNDE ANCA BU KADAR TOPARLADIM.. SEVGİLER ŞİRİNEM