Pazartesi, Mayıs 29, 2006

29 Mayıs ve düşündürdükleri...

Bugün 29 Mayıs! Mayıs’ın son günlerinden... İki gün sonra yaz mevsimi resmen başlayacak! Bugün bence çok önemli! Şu gün yaşadığımız dünya düzenin değiştiği önemli günlerden biri... İstanbul’un Osmanlı’nın eline geçmesi... Bir tür devir-teslim... Genç Sultan Mehmet çokça mektuplar yollar Konstantin’e.:
- Ver bana bu kenti... Kan dökmeden alalım... Ben nasılsa alacağım...Uzatmayalım bu işi... der durur... Amma...Konstantin asla kabul etmez!
- Bir imparatordan ülkesini istemek canını istemektir! Bu teklifi asla kabul edemem... Ancak Türkler de gelip bizimle yaşabilirler... Bu şehirde onlara yaşayabilecekleri yerler gösterebilirim...der...
Bu teklif üzerine daha önceden de ticaret amacı ile İstanbul’a gelip giden kalanlar nüfuslarını artırmaya başladılar... İlk Türk nüfusun oluştuğu bölge Çarşamba semtidir. Buraya daha çok Samsun’un Çarşamba ilçesinden gelenlerin yerleştiği söylenir... Zaman geçip gitmekte ama Fatih’in İstanbul’a sahip olma arzusu bir türlü dinmemektedir... Bence bu sahip olma duygusunun bir nedeni de annesi Huma Hatunun aslında bir Rum kızı olmasıdır. Bunu kadınca bir önseziyle söylüyorum... Bende Huma Hatun (Despina)’un yerinde olsam çocuğuma vatanım olan toprakları almasını telkin ederdim her hal... Tabii bu durumu ciddiye almayın... Tarihi içindeki koşullarla değerlendirmeli.. Neyse .. Fatih boş durmaz. Dedesinin yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli Hisarını yaptırır yedi ay gibi kısa bir süre içinde... Demek ki orada bir Anadolu Hisar varsa orada Türk de vardır... O zamanlar Kastamonu sınırlarının batı sınırı Üsküdar’dır.. Demek ki Türkler İstanbul’a 1453’den çok önce girmişlerdir... Bu da bir gerçek...Tabii bu gerçek bugünün İstanbul sınırları ile geçerli... Üsküdar bile İstanbul sayılmıyor o zamanlar... Zaten ortada İstanbul’da yok ; Konstantinopolis var! Çevresinin hızla sarıldığını gören Konstantin tüm tebaalarını Bizans’a sahip çıkmaları için yanına toplar... Hayvancılık yapılan Prens Adaları (Adalar) boşaltılır... Bu günkü Kasımpaşa semti o zamanlar yemyeşil çok bereketli topraklardır.Bizans’ın meyve sebze gereksinimi buralardan sağlanır. Buralarda yaşayan Rum köylülerde zaten Rumeli Hisarı’nın yapımında çoğalan Türk nüfusdan ürkerek kendilerini Bizans içinde daha güvenli gördüklerinden kente gelirler. Konstantin Osmanlı gemilerinin Haliç’ten gelmelerini engellemek için Haliç girişine devasa zincirler gerdirir! Bu zincirlere de çare bulur Fatih... 21-22 Nisan gecesi Dolmabahçe sırtlarından yağlı kazıklarının üzerinden kaydırılarak Kasımpaşa sahillerinden Haliç’e indirilir 72 parça gemi... Anlatımda kısa gelip geçen ama yaşayanlar için uzun bir süreç başlar... Günlerce İstanbul karadan ve denizden top ateşine tutulur... Bu arada İstanbul içinde kıtlık başlamıştır... En nihayetinde 29 Mayıs günü surların şiddetli top ateşlerine dayanamayan İstanbul kapılarını açar Fatih’e ve ordusuna... Burada yaşanan çoşku mı olmalı acı mı! Tarih işte... Şimdi bu topraklarda yaşıyorum... Fatih’in alıp da benim de vatanım olan bu kentte... Ekmeğim, aşım, suyum... Ama bu toprakları bana vermemek için direnen, acı çeken, canlarını yitirenler... Onlar suçlu mu! Onları yok sayıp bugünü göğsümü gererek kutlamalı mıyım? Yoksa şapkamı önüme alıp insanlığımı mı sorgulamalıyım... Kendimde tüm insanlık sorgulansa!
Yaşadığım her taşın toprağın altında her milletten insanlar yatıyor! Belki de bazıları yaşıyor ve bizleri görüyorlar... Kim bilir! Ben bugün bulunduğum topraklarda bir bilinmez haller içindeyim... Kadınlar, çocuklar geliyor gözlerimin önüne.. Sağa sola kaçışan kedicikler, köpekçikler geliyor gözümüz önüne....
Fatih bu kenti teslim aldığında perişan bir halde imiş... Otuz yıllık saltanatı boyunca hep daha güzel olsun diye uğraşmış durmuş...amma bu arada koskoca bir Doğu Roma İmparatorluğunun yapıtları da bir şekilde yok olmuş... Kendi mezarı da bugün vasiyeti üzerine Bizans İmparatorlarının mezarları ile birliktedir... Birlikte yatmaktadır Bizans İmparatorları ve Osmanlı İmparatorluğunun ortaçağı kapatan İmparatoru... Evet ...İşte bunun için önemlidir 29 mayıs... İnsanlık tarihinin koca bir dönemi ortaçağı İstanbul’un alınması ile kapanmış, artık yeni bir çağ başlamıştır... Batı kendine bir çeki düzen vermesi gerektiğini düşünmüş ve aydınlanmanın ilk adımlarını atarak reform ve Rönesans dönemine girmiştir.
Fatih de bu aydınlanmamın öncülerinden olmuştur. Yasak ve günah olan resimle Fatih’le tanışmıştır İmparatorluğun Müslüman kesimi... İtalyan ressam Gentile Bellini’ye ve ardından aralarında Türklerin de olduğu bir çok ressama resmimi yaptırmıştır.Bu bugün içinde bulunduğumuz koşullarda çok basit gibi görünse de yaşanılan tarihte çok önemli bir adımdır.

Tüm dinlere özgürlük tanımıştır Fatih! Böylelikle laikliğin temellerini de atmıştır. Osmanlı devletinin Bursa ve Edirne ile başlattığı yerleşik yaşam kültürü İstanbul’un alınması ile daha da perçinlenmiş ve Osmanlı Kentlileşmiştir.
Bilime ve sanata ve felsefeye düşkünlüğüyle Yunan Mitolojisini inceler. Hatta 1462 yılında yakın dostu Anconalı Cyriac ile birlikte Troya’yı ziyaret eder. Homeros’un kahramanları Aşil, Hektor ve Aianın mezar höyüklerinde antik çağlar geleneğine uyarak kurban kestirir.İlyada ve Homeros’u dinleyerek bin yıllar öncesi yaşadığı topraklarda yaşananları duyumsamak ister tıpkı benim gibi..

İstanbul’um, İstanbullum... İster Rum ol, ister Türk, ister Afrikalı... Her nerdensen ama bugün bu topraklarla hercümerç olmuşsan sen benim İstanbul’umsun... Önünde eğiliyorum...Işıklar yağsın!

Hiç yorum yok: