Perşembe, Ekim 01, 2009

Hoş geldin Ekim!


Sonunda geldin sevgili Ekim... Gözüm yollarda kulağım seslerde seni bekledim durdum. Sen daha çabuk gelesin diye Eylül'ü de hırpaladım. Bana biraz buruk kırık gitti Eylül. Her neyse olan oldu bi kere. Sen geldin ya gerisi boş. Ben sana tutkunum, ben sana vurgunum.
Aylardan hangi ay derlerse bana hiç düşünmeden Ekim derim...
Ekim bana başlangıç yeniden doğuş...
Seninle doğdum bu acuna avuç içi kadarken ben.
Bu yüzden olsa gerek seni bunca sevmem.
Şu garip dünyaya ilk gelişimde senin rüzgârını, kızıllığını, sıcaklığını, ışığını tatmışım besbelli ana sütü gibi (gerçi hiç meme de emmemişim ya ben).
Severim nedenli nedensiz seni.
Senden, serinliğinden, ıslaklığından hiç sızlanmadım.
Yeşili sarıya, kızıldan kızıla çala çala, döndüre döndüre resmedişlerin beni benden alır belki de. Deniz başka, gök başka senle...
Bulutlar kâh kara kara yüklenir tepeme, kâh sürü sepet koştura koştura bir yerlere giderler fırtınalarla.
Yine de gönlüm güzeldir bu havalarda... Bir sakinlik bir dinginlik vardır bu delice koşturmacalar arasında...
Bolca hüzün hem de bolca hüzün...
Bu hüzündür tatlandıran belki de ruhumu...
Sarıcalı kızılcalı bir hüzün...
Beni besleyen büyüten hüzün...
Ve beni bekleyen hüzün...
Buyursun gelsin!

Hiç yorum yok: