Cuma, Mart 07, 2008

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

"8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi."

8 mart! Acı bir yıldönümü...
1975 yılında BM tarafından tüm dünya kadınlarının günü kabul edilmiş...

Cumhuriyet Türkiyesi'nde ilk kadınlar günü 1921'de kutlanmaya başlamış...  
Cumhuriyet ile birlikte bir çok batı ülkesinden dahi çok önce Türk kadını haklarını kazanmış...
Daha sonra malum 1938'de Ata'nın ölümüyle ne yazık ki hep daha geriye gitmişiz... 
Bugün ise bırakın hak kazanmayı kadının esaretini "özgürlük" kavramını adı altında simgeleyen türbanı yani sıkmabaşı tartışıyor Türkiye...
Bugün için birşeyler yazmak konusunda hiç hevesim yoktu aslında ama bazen insanı
tetikleyen bir şey oluyor ya... İşte öyle oldu aynen...
Ben özel günler düşmanıyım desem aslında yeridir... Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü... Yok efendim yaşlılar günü.. Yok yok yaşlılar günü yok... Onlara gider ayak hafta düzenlemişler... 
Hani seneye çıkmazlarsa diye gün yerine hafta vermişler... 
Günlerin hepsinin aslında başlangıçlarında bir çıkış noktaları var elbette... Ancak sonradan geldikleri hal önümüzde...
8 mart dünya kadınlarının günü... Çalışan ezilen sömürülen kadınların günü...
Adına "pozitif" de dense ben bu ayırımcılığa karşıyım. Hak istemek yerine almalıyız ayrıcalıklara bürünmeden. Dünya gelen her bebek bir kadın tarafından eğiliyor ilk önce... Demek ki erkekleri yanlış yönlendiren bizleriz... Neden kızıyoruz ki onlara?
Sanki erkekler ezilmiyor mu? Sömürülmüyor mu? 
Tüm savaşların yoklukların suçlusu erkekler mi?
Erkekleri doğuran biz kadınlar hep mazlum muyuz?
Bu ayrı bir tartışma...
Ben perşembe gecesi tv kanalarında gezinirken bir siyaset meydanı'na, bir de 32. gün'e takılıp kaldım. Bir o yana bir bu yana...
32. gün'de türban, siyaset meydanı'nda 8 mart vardı konu olarak...
Siyaset meydanı'nında büyük bir çoğunluk olarak kürt kadınlar salona alınmıştı. Türk kadın kimliğini kürtler temsil ediyor nerdeyse... İlizyon diye buna derim işte... Medyanın gücü... Koskoca Türk ulsusu yok sayılıp bir kaç çapulcu pkk sözcüsü kadıncık orda bas bas bağırarak siyasi rant elde ediyorlar bizim sınırlarımız içindeki ulusal bir kanalda... Biz Türk kadınları bunları sessiz ve aptalca izliyoruz. İnanın kendime aptaldan başka sıfat koyamadım...
Bu kadınlar benim Mehmetlerime bomba atan, mayın döşeyen, tuzak kuran teröristerin
kanı canı değil mi?
Bu kadınlar değil mi ; bizim onların daha insanca yaşama koşullarına kavuşamaları için binbir emekle okutup orada vatan hizmeti yapmak için gönderdiğimiz öğretmenlerimizi,
doktorlarımızı hemşirelerimizi kurşuna dizenlerin kanı canı değil mi?
Onlar değil mi yalnızca AB ve ABD' ye yalakalık yapmak için, Türk halkına soykırımcı yaftası yapıştırmak için aynı Ermeni kafa yapısndan yola çıkarak, kendi kanları canları kundakdaki bebelerine kadar kurşuna dizen katleden canilerin kadınları...
Bu kadınların mı günü kutlu olacak!
Gözüme gözüme baka baka benden ülkemin bölünmesini talep ediyorlar...
Onlara ses çıkaran olmadı mı? İzleyenler biliyor... Elbette oldu... Başta gerçek Türk anası
Gönül Çil olabildiğince tek kişilik bir ordu olarak haklarından geldi...
Ardından prof.  Necla Arat olabildiğince dengeli konuşarak ortamı germeyerek elbette haklarından geldi...
Ama en sonunda sessizliği bozan bir şehit anası oldu... Konuştu çok doğru konuştu...
Ama inanın az konuştu...
Sonra anladım ki karşımazdakilerle asla konuşarak çözemeyeceğiz bu konuları....
Ha sıkmabaşçılar ha pkklılar...
İnanın benim için ikiside aynı gözümde...
Sürekli ağızlarında demokratik haklar... Sakız olmuş demokrasi ağızlarına... Hani yıllar önce yanılmıyorsam GIRGIR dergisinde bir tipleme vardı... "Gündüz insan, gece hırt"
Bunların eline verdiğinizde mikrofonu başlıyorlar demokrasi şarkıları okumaya... 
Sanırsınız ki dağa çıkanlarda vahşi hizbullahçılarda bunların arasından çıkmamıştır.
Her günü, her bayramı çok iyi değerlendirirler.. 
Önümüzde aslında biz Türklerin bayramı olan Nevruz var... Göreceğiz kürtleri... Yine ne azgınlıklar yapacaklar...
Bölücü kürtlerin de sorununa gelince... Aşiret kültürünün kalkmasından geçiyor...
Ama bize sorun gibi gelenler değil aslında onların sorunu..
Sıkmabaşçılar erkekten aşağı yaratıldıklarına inan yaratıklar olarak yaşamayı seçebiliyorlar..
Kürtler de aşiret kültürüne boyun eğip yaşamayı, törelere boyun eğmeyi seçebiliyorlar..
Sorunlarının  çözümü biz değiliz ki bunların... 
Sıkmabaşçıların sorunu kendi erkeklerinle... 
Erkeklerinle  çözsünler sorunlarını... Erkekleri saç sapığı olarak görmekten 
kurtulsunlar önce... Bunu sağlamanın yolu da kendilerini eğitmekten geçiyor...

Sorun elbette onlar değil...
Onlar sadece kullanılıyorlar Türkiye Cumhuriyet'ine karşı AB ve ABD tarafından...
Bunu biliyorlar mı?
Gerçek bu!
Ayırımcılıklara asla fırsat vermeyen bir dünya hayal ediyorum yine de...
Hayallerimizde olmasa nasıl yaşanır?
Hayallerim içinde dinliyorum John Lennon'u....
Kadınlar!
Gününüz kutlu, düşleriniz gerçek olsun!

2 yorum:

NAZLICA dedi ki...

Canım benim seninde tüm düşlerin gerçek olsun.Konuşarak çözülmüyor hiçbirşey Türkiyede. Aksine içinden çıkılmaz hale geliyor herşey. Havanda su dövmekten başka bir şey yok. Hepsi ezberlemiş, robotlar gibi aynı şeyleri konuşuyorlar.Netice; zaten hesap kitap başkaları tarafından yapılmış,bunlara da saz çalma görevi verilmiş, hepsi bu. Öpüyorum canım.

carpediem dedi ki...

14 mart tıp bayramı,çalışanların eylemi ,tarihe not düşelim artık. akp ye kapatma davası açıldı.
umut dedik durduk şirinim,inşallah hayallerimiz gerçek olur...bu ülke kurtulur satılmaktan,parçalanmaktan