Perşembe, Şubat 28, 2008

Yahya Kemal Beyatlı yılı...

2008'in ilk iki ayını bitirdik. Hep aklımda hatta gönlümde bir yerlerde Yahya Kemal... Bu yıl onun bu dünyayı terkedişinin ellinci yılı... Ona ithaf olundu bu yıl...
Ben Yahya Kemal'i ilk önce evden öğrendim. Sanki aileden biriydi zannımca.. Öyle bilirdim yıllarca... Ta ki ortakokula başladım... Sevmeyi becerebildiğim öğretmenlerimden Türkçe öğretmenim Şefik Can bir gün sınıfa girdi... Her birimzin bir Yahya Kemal şiirini okuyup ezberleyip yorumlamamızı istedi... Sınıf bir anda buz kesti... Çocuklar ürkek ürkek bakar oldular birbirlerine... Zaman içinde hepimiz kendimize verilen Yahya Kemal şiirleri elimizde gezer olduk. Ben çok sevinmiştim. Arkadaşlarım benim gerçekten artık geri zekalı olduğuma hükmetmişlerdi... Çünkü elimde tuttuğum ve sürekli okuduğum şiir Kocamustapaşa idi...
"Kocamustapaşa!
Ücra ve fakir İstanbul!
.............."
Geceleri yatakhanede ranzanın üst katındaki yatağımda yastığımı ayak ucuna koyar yüzü koyun yatardım... Manzara dayanılır gibi değil... İstanbul'a kuşbakışı bakıyordu okul. El ayak çekilip de herkes uyusun ki bende Yahya Kemal'i dinleyeyim isterdim gecenin sessizliğinde... Yatakhane öğretmenimiz rahmetli Rahime Hanımda beklerdi bizim uyumamızı... Ranzam da aksi gibi tam başta... O'nun yatağı ile aramızda bir tek yatakhane kapısı var... O hepimizin uyuduğuna kanat getirdiğinde şişman iri gövdesini şöyle bir savurur yatakdan ayaklarını sarkıtırdı... Nefesimizi dinlerdi... Yatakhanemizin göz bebeği Nil'di... Daha birinci sınıf okuyan güzel bebek... "Anne" sayıklar sürekli... Üzülürdük O'na çok... bebeğimizdi hepimizin sanki..Hepimiz yaşımıza boyumuza bakmadan anne kesilirdik ona aklımızca... Rahime Hanım'da Nil'e olabildiğince özen gösterir; geceleri sürekli kalkıp açılan üstünü örterdi... Sonra sessizce dolabını açar ve o sihirli kutuyu çıkarırdı... Ben tam Yahya Kemal şiirleri ile dolu dolu İstanbul'da İstanbul özlemleri içinde yanarken karşımdaki harika İstanbul siluetini izlerdim... Ayasofya, Sultanahmet önümde akar giderdi... Ben ağlardım sanki hiç ulaşamayacakmışım gibi oralara... Hep bunlar Yahya Kemal yüzünden derken çıtırtılara kulak kabartıp hasretimin acısından sıyrılırdım... Çıtırtılar o sihirli kutudan geliyordu... Gecenin karanlığında nasıl da ışıl ışıl parlardı Rahime Hanım'ın elinde yaldızlı kağıtlar içindeki kestane şekerleri... Oğlu Bursa'da yaşardı... Her gelişinde de O'na kutu kutu kestane şekeri getirdi. Ama o kutular hep gece açılır ve kimse görmeden duymadan afiyetle yenirdi... Bursa severim ama; kestane şekerini daha çok severim... İstanbul'dan sıyrılıp birden Bursa aşkım debreşirdi her nedense... Hani sanki bir kaç yıl önce gittiğimiz izci kampını hatırlamış hallerine girerdim...
Ulu büyük çınarı hatırlardım... Uludağ zirvesinde ailecek kendin pişir kendi yediğimizi, Kirazlıyayla'yı... Çekirge'de kaplıcalarda kaldığımızı... Sonunda konu yavaş yavaş kestane şekerine gelirdi... Rahime öğretmen bakar artık kaçacak delik yok...
-İn aşağıya sessizce canı çıkmayasıca...
Bir yaldızlı kağıda sarılı kestane şekeri alıp ranzama geri dönerdim... Usulca açıp kağıdını ağzıma atardım şekeri... Ah ne keyif... Ruhumda Yahya Kemal ve İstanbul... Damağımda Bursa'nın kestane şekeri...
Eh ortaokul birinci sınıfa giden bir kız için bu kadar romantizm yeter derdim ve gözlerim batan ayla karan sularla gelen geceye doğru kapanırdı...
Ey Yahya Kemal...
Büyük şair...
Bir küçük sevenin var senin hâlâ İstanbul'da...
Senle sevdim ben belki de doğduğum bu şehri... Senle tanıdım dokundum semtlerine sokaklarına... Seni anlatmak bana düşer mi bilemem ama seni anmak istedim naçizane...
Işıklar yağsın üstüne...


RİNDLERİN AKŞAMI
Dönülmez akşamın ufkundayız.
Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.
Yahya Kemal Beyatlı

Hiç yorum yok: