Cumartesi, Ocak 12, 2008

Sevgili yalanım....

Dinliyorum, dinliyorum... Sonra aklımca bir şeyler söylüyorum. Bazen söylediğimin çözüm olmadığını da bilerek yalnızca karşımdakini rahatlatmak için söylüyorum. Hepimiz yapmıyor muyuz acaba? Bir ben miyim “yalancı” bu dünyada? Hani anketlerde sorarlar ya: “en sevmedeğin şey hayatta?” Genelde bakarım da herkes “yalan”ın üstüne atlar... Sanrırım ki tüm dünya doğrucu... İlk okuldan beri karşıma çıkan tüm anketlerde “hiç yalan söylemem” diye yazmadım... Yalanların üstüne çok gittim ama bir o kadar da yalan söyledim... Hem de ne yalanlar.. En büyük yalanları kendime söyledim... İtiraf ediyorum... Nasıl da kandırdım kendimi nasıl? Çünkü koşullamışlar ya öteden beri bizleri aslında... “Gerçekler acıdır”... Yalan gerçeğin tam karşıtı olduğuna göre ne oluyor? Gerçek acı ise yalan tatlıdır mı?
Nasıl başladım yalancılığa?
Doğrucuydum aslında bir zamanlar... Daha pek minikken annem arkadaşı ile salonda oturmaktaydı. Babam eve çokça bayram tebriği getirmişti. O zamanlar öyle e-postalarla falan kuru kuru kutlanmıyor ya bayramlar... Günlerce sürerdi tebrikleri yazmak... Bu işle görevli kişi annemdi tabii ki... Bir torba dolusu birbirinden güzel tebrik kartları... Allı pullu... Hani şu katman katman olanlardan falan... Yok yanarlısı dönerlisi... Tavşanlısı... Beni unutma unutursan küserim yanaklarından şıppadanak öperimlisi... Var da var... Çocuğum işte... Annem arkadaşına da ayırmış birkaç kart yakınlarına yollasın diye... Kendi yollayacaklarını da ayırmış, büfenin çekmecesine kaldırmıştı... Arkadaşı öyle beğendi ki kartlarını hızını alamadı... “Ay daha yok mu? Birkaç tane daha olsaydı?” İnsan bu! Beşer! Beşer de ne versen fazlasını ister! Annem bir yutkundu... Sonra yanıtladı... “Yok canım. Bu kadarı sana ayırdım
Ben atladım hemen... “Amma da yalancısın anne” dedim içimden... Sıkar biraz zamaneler gibi anneme yüksek sesle söylemeye "sen yalan söylüyosun" demek... Annemin beni engellemesine fırsat kalmadan çekmeceyi açmıştım bile. Kadının önüne koydum birbirinden güzel seçilmiş kartpostalları... Annem bir bana bir arkadaşına bakıyor şaşkın, utangaç, kızgın, ürkek... Nasıl bir hale soktum kadını hâlâ bugün gibi gözümün önünde... Ve de annemin arkadaşı gittikten sonra yediğim terlikli darbelerin tadı... Ben hem dayak yiyordum hemde itiraz ediyordum suçlamaya... Doğruyu söylediğimi, gerçekleri gizlemediğimi söylüyordum. Annem de ısrarla O’nu ne kadar zor durumda bıraktığımı söyleyip basıyordu terliği bi güzel... O gün öğrendim ki bazen yalana da göz yumacaksın... Gereğinde sen de yalan söyleyeceksin... Yoksa yersin böyle daha çok dayak... Bu yüzden anketlerde hep dürüst oldum... Yalan’a o kadar da tavır takınmadım... Karşıma almadım yalanı... Madem bu dünya yaratılalı yalan var neden herkes kendini sütten çıkmış ak kaşık gösterir... Herkes yalancı. Benim bilebildiğim tek doğru bu!
Şimdi herkes bir şey düşünür durur. Ben de yalan söyledim ama benim ki beyaz yalan, pembe yalan... Demek ki yalanın da renkleri sınıfları var... Bunu öğrenelim bari... Yalan’ı bu kadar kötü görmek yerine çeşitlemelerine bakalım. Doğrular çok mu haklı her zaman çok mu doğru. Hasta ölecek diyelim. Gerçek olan bu. Hastaya yaşayacaksın deyip yalan söylemek midir daha DOĞRUSU yoksa öleceksin mi demek?

Hiç yorum yok: