Pazar, Aralık 16, 2007

Bir pazar sabahı...

Yine pazar ve yine ben...
Hiç bir farkı yok benim için aslında diğer günlerden. İşsiz güçsüz avareye her gün pazar. Ama bir farkım var benim diğer avarelerden. Nedendir bilemem asla uyuyamam güneş doğduktan sonra. Bir yolunu bulup da bana kendini hissettirmişse güneş -ki oturduğum semtte ilk işaret sabah ezanıdır- her ne olursa olsun uyanırım. Böyle gelmiş böyle gidiyor oluşumdan beri. Kahvaltı hep erkenden yapılır benim olduğum yerde. Yok öyle o kalkacak da, bu kalkacak da kahvaltı edilecek. Çayın ocak üstünden gelen kokusu tüm evi sarmalı ki sabah sabah hayattan keyif almalıyım. Sigarasız yaşayan bir insanın da bu kadar bir bağımlılığı da olmalı herhalde.
İşte böyle kalkarım aslında her sabah. Sıfır kilometre olmalı insan uykudan kalkınca. Hiç bir geride kalan yeni güne etki etmemeli. Aksine yeni gelen gün eskiyi derleyip toplayıp içinde her ne kötü varsa ayırıp bertaraf etmeli derim kendi kendime. Böylesi haller içinde tvde açılmış. Kahvaltı hazır. Pazar sabahları genellikle tv açıyorum ki hani bir gezi ya da kültür sanat programı yakalarım da oyalanırım diye. Malum diğer günler haber kanallarında genellikle borsa endeksleri diğer kanallarda mahalle, köy dalaşları. Pazar sabahları genelde daha keyiflidir tvler bana. Yakalayıp bulursam eğer tabii... Nasılsa haberler kısa. Hava durumuna bakar sonra programlara başlar şimdi diye haber kanallarını geziyorum. O da ne?

"Türk Silahlı Kuvvetleri Kandil Dağ'ını vurdu. Tüm gece hava operasyonları yapıldı!"
E güzel! İçim yağıdı erimedi desem yalan yalan vallahli de yalan!
Ama sonradan gelen tavırlar yorumlar sabahımın içine etti. NTV sunucusu Sonay Dikkaya'nın bağlandığı çeşitli çok bilmişler yorumladılar operasyonu. Amerika desteklemiş de öyle olmuş operasyon. Ona ne şüphe! Birisi çıkıp yok efendim şimdi Güneydoğu'daki anaların babaların yanan yüreğini kim sönderecek gibi tam damardan girdi. Ardından ne gelecek derken...
Daha operasyonun sonuçları hakkında TSK dışında hiç bir resmi açıklama yapılmadan en çok gelen talep bu yorumculardan şuydu:
"Biran önce EVE DÖNÜŞ yasasının çıkarılması"
Evet resmen dikte ediyorlar.
Yahu zaten bu zemheri soğunda Kandil Dağı'ında kaç PKK'lı kaldı ki. Her kış bu teröristlerin zaten kentlere indiğini ben bile oturduğum yerden biliyorum. Vurulan karagâhlarda neyi vurdular? Biliyor muyuz? Hayır... Ama adamlar(birilerinin adamcıkları) hemen kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Aman af çıkarın ha... Sonra kötü olur! Resmen kılıf!
Gitti pazar sabahım.. Çok mu gitsin de... Sonuç ne? Bu halk gerçekleri görüyor mu? Benim gördüklerimi görüyor mu? Kesin görüyor.. Ve benden çok daha iyi görenler de var kesinlikle. Ama neden boyun eğiyoruz bu gidişie. Neden yanlışlara dur demeyi beceremiyoruz.
Günlerdir Fazıl say'ın bir Alman dergisine verdiği röportaj tartılışılıyor. "Ülkemin gidişatından endişeliyim. Gerekirse ülkemi terk etmeyi dahi düşünüyorum." Kimine çok battı bu açıklamalar. Doğrusu bende Fazıl Say'ın olanakları olsa asla bu ülkeyi terk etmem. O'nun da gerçekte kastettiği de bu değil zaten. Zaten yılın büyük bir bölümünü yurt dışında geçiriyor konserleri yüzünden. Sanatçı kişiliğiyle toplumun bir kesiminin sıkıntılarını dile getiriyor. Aslında yapması gerekeni yapıyor. Ben de ülkemi çok seviyorum ama ülkemi bir denizanası istilâsı gibi saran dincilerden türbanlılardan ve de türban severlerden mümkün olduğunca uzak yaşamak da en büyük dileğim. Bu yüzden Fazıl Say'la aynı noktadayım.

Ve de "eve dönüş" yasasına da bir o kadar uzağım. Hani yitirdiğimiz Memetçiklerimiz... Onlar eve dönecek mi bu yasayla? Onları da analarına, babalarına, doyamadıkları sevdiceklerine, koklayamadıkları bebeciklerine döndürebiliyorlarsa... Varsa böyle sihirli bir yasa en önde ben de varım. Amma velakin giden gelmiyor! İşte artık bu aşamada halk ses vermeli. Böyle bir yasanın çıkışına asla asla izinvermemeli... Diyorum diyorum ama burdan diyorum. Oysa medya kimlerin elinde... Allamışlar pullamışlar hazırlamışlar... Görün gelecek günlerde nasıl mazlumları oynatacaklar PKK'lılara... Aşama aşama ilerliyor stratejik planları... Halkım da izliyor...

Çözemiyorum halkım seni... Çıkmaz içinde gibiyim bir pazar sabahı... Sokaktan bir akerdeon sesi yankılanıyor... Koşuyorum cama... Romanya'dan kalkıp gelmiş akerdoncum yine... Yeni yıl için para toplayacak besbelli... "Hatırla sevgili"yi çalıyor. Pencereye yaklaşıp bakıyorum. Beni görünce öne doğru eğilip selam veriyor. Bende gülümsüyorum ister istemez... Bekliyor beni.. Tüm ceplerimi arıyorum bozuk para bulamıyorum. Küçük oğula koşuyorum. Uykusunda ondan bozuk para istiyorum. Gözleri kapalı ceplerini döküyor yatağına... Bozuklukları kaptığım gibi cama koşuyorum yeniden. Adam çalmaya devam ediyor. Karısı attığım paraları topluyor. Elimden düşen bir kaç lira. Oysa gönlümden onlara bu pazar sabahı çil çil altınlar saçmak isterdim... Hatta hayal ettim bile altın tozları yağsa üzerlerine o akerdeon nameleri arasında... Beni içine düştüğüm çıkmazdan kasvetten bir an olsa çıkaran sevgili akordeoncu ve karısı...Teşekkürler size...

Bu akordeoncu kız da geçen kış İstikal caddesinde tanıştığım Laura!

2 yorum:

carpediem dedi ki...

Arkadaşım diline sağlık,düşündüklerini,düşündüklerimizi ne güzel dile getirmişsin.Benim bir akerdeoncum bile yok dinlemek için.Kulaklarına sağlık olsun...Cemil İpekçiyi de dinledin mi ?Neler döktürdü dün Habertürkte...

carpediem dedi ki...

Bayramın Kutlu olsun .Ailenle birlikte güzel ve mutlu günler dilerim canım...