Cuma, Kasım 16, 2007

Kasım'da....

Kasım günleri tüm hızıyla sürüyor... Ben bu günlere öyle daldım ki besbelli yazı bile yazamaz oldum artık... Bir gün boran fırtına, ardından gün güneş.... Aklımı başımdan alıyor bu günler... Hani yaramaz çocuklar gibi... Saklambaç oynar gibi... Sokağa nasıl çıkacağına karar vermeyen insanlar dolu çevremde... İçleri kalın giyilmiş, ellerde şemsiyeler...Yola koyulup da artık eve dönülmez noktalarsa ellerinde üzerlerinde yükle ve tepede gülümseyen güneşle tüm gün geçer... Kasım günü bu... Günü de gün olsa... Sabah kalkıyouz bir bakıyoruz akşamalara gelmişiz... Her yer kararmış... Bu yüzden pek tatlı, pek kıymetli Kasım güneşi. Kış güneşine de benzemiyor. Kışın nasılsa sonunda bahar var diyoruz katlanıyoruz. Kasım güneşi ise dayanma gücü veriyor insana önündeki zorlu kış günleri için.

Bu günleri kapalı yerlerde geçirenlere acırım da acırım... Olabildiğince soluk soluğa yaşanmalı her mevsim... Ama özellike sonbaharın en dolu dolu ayıdır Kasım... Bu yüzden asla kapalı kalmamak gerek...

Benim yazımda kast ettiğim Kasım günleri yalnızca Kasım ayı günleri... Hani bir de Kasım ve Hızır günleri vardır ya... Saatli Maarif'te yazdığına göre 8 Kasım'da başladı Kasım günleri... Saatli Maarif'in yazdığına göre de eğer Kasım günleri lodosla birlikte gelirse o yıl kış çok sert geçmezmiş... İstanbul'da demek kış bu yıl pek sert geçmeyecek... Çünkü bolca lodoslanıyoruz... Kasım'ın güneşini de lodosunu da severim... Zaten pek sürmeyeceğini de bilirim... Ardından bi soğuk bastırır ki nasılsa çok ararız bu günleri...

İşte böyle havadan sudan yazıyorum... Çünkü yazmaka istediklerim aslında çok farklı... İçime dönüp yazsam bi başka dert, ülkeme dönüp yazsam ayrı dert... Beynimin içinde kurguladıklarımı yazsam... Sonra "dur" diyor iç sesim bana... bekle bakalım... "Belki sen bu kadar kötü görüyorsun... Zamanla sisli hava açılsın, daha net göreceksin çok şeyi..."

Sabır, sabır sabır... Sabretmek bir yol belki ama dayanmak için; giden geliyor mu sabırla? Bu yüzden ben pek de sabrın savunucusu olmayacağım artık... Bizim bu gün gösterdiğimiz sabır mı yoksa atalet mi acaba?


Yok ben yine Kasım'a dönmek istiyorum... Bu güzel pastırma günleri kararmasın yine...
İstanbul'da aslında kıyılarda balıkçı köylerinde çiroz günleridir bu günler... Hatırladım da şöyle... Babamla hamsi tuzlayıp lakerda yapardık tam bu sıralar... Sonra da uskumruları ipe dizip asardık sıra sıra... Şimdi tam o günlerdeyiz aslında... Ama artık ne babam ne çiroz yapılacak uskumrular var artık... Yolum düşerse bir balıkçı köyüne belki de ancak uzaktan izlerim kasım güneşinde ve ayazında pişen çirozları...


Yine hüzünlendim... Kasım günleri hüzün günleri... Yok o kadar da değil... Güzel günleri de var kasım'ın... Kasım bitmedi daha...
Bu yazı sürecek :)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Sizin blogunuzdaki İstanbul resimlerine bayılıyorum :)) İstanbul'a gittiğimizde bu resmin aynını çekmeye çalışacagım..:))

Şirin dedi ki...

teşekkürler Tuğçe...
İnan İstanbul'da usta fotografçı olmaya gerek yok... nasıl basarsan bas deklanşöre güzel çıkıyor mübarek...