Cumartesi, Ekim 06, 2007

Süleymaniye ve Roxelanne!



Yazdan kalma günlerdeyiz ya hani değerlendirmek gerek... Yağmurdan çamurdan soğuktan kim korkar amma velakin bir başınaysam... Gün güzel... Arkadaşımı aradım... Bugün Süleymaniye’ye gidelim dedim...Sözleştik... Ve Süleymaniye’deyiz...
Özlemişim besbelli.. Çocukluğumda uzaktan görüp de hep O’nu İstanbul zannederdim... O olmasa sanki İstanbul, İstanbul olmazdı... Nerden bakarsan bak... Süleymaniye’nin silueti olmadan ne kadar eksik kalır İstanbul! Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a yaptırdığı dev tapınak... Koca Sinan ama pek de küçümsemiş nedense bu muhteşem yapıyı Selimiye’yi yaptıktan sonra.... Oysa bulunduğu tepeden heybetle İstanbul’a bakan hali yeter bana Süleymaniye’nin... Birde içinde koynunda sakladığı aşk sanki daha bir başka tapınak yapar burayı... Gelen giden kaç kişi acep bu büyük aşkı hisseder...Kanuni ve Hürrem (Roxelanne) büyük bir aşk yaşamışlar tarihçilerin yazdığına göre... Ve şimdi bu aşk İstanbul’un tepesinde hani şu Yahya Kemal’in “bir zamanlar hendeseden abide zannettimdi” dediği bu büyük yapının bahçesindeki yan yana türbelerde sonsuz dek yaşamaktadır... Yaşamaktadır bana göre... Herkes önce camiyi ziyaret eder sonra akıllarına gelir ya da yol gösteren olursa hazireye girerler.. Ve de ölmüşlerin ruhuna dua ederler... Oysa orda aşk yaşamaktadır sonsuz dek... Cümle camilerin içinde Süleymaniye’yi benim gölümde ayrıcalıklı yapan bu mudur acaba? Bir Ayasofyamı severim, bir Süleymaniye’yi... Ayasofya acıların mabedi... İçine girdiğimde çığlıklar duyarım yüzyıllar ötesinden... Zaman tüneline düşerim kapısından içeri girince...
Süleymaniye ise acıdan eser yok... Bir imparatorluğun en güzel yıllarının ürünü... Zenginliğin hükmetmenin gücünü gösterir gibidir bu büyük yapı... Güven duyarım bahçesinde gezinip de alttan doğru minarelerine bakarken... Bana ait olduğunu hissettiğim çok da yapı yoktur... Neden Süleymaniye beni çok çeker kendisine dersem bilemem... Acaba Hürrem Sultan’la Kanuni’nin hiç bitmeyen aşklarımıdır çeken beni... Burada esen rüzgâr gül kokar, Boğaz kokar.... Hürrem’in tam karşısında İstanbul Boğaz’ı vardır... Doğduğu topraklardan alınıp Osmanlı haremine katılan Ukraynalı Roxelanne üç kıtaya hükmeden İmparatorluğun hasekisi(baş kadın) unvanını alsa da belki hep vatan hasretiyle yaşadı... Ben Hürrem’e gittiğimde hep mahzun bir kadın görüyorum orda... Hasret dolu geçen yıllar... Bu yüzden sanki daha kuvvetli esiyor kuzeye doğru rüzgar... Boğaz’ı aşıp taaa karşı kıyıya varmak doğduğu topraklara ulaşmak istiyor Hürrrem ya da Roxelanne...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

çok güzel yazmışsınız..hürrem sultanın bir karay türkü olduğunu okumuştum..istanbul sana ve yazılarına yakışıyor..

Adsız dedi ki...

Gerçekten tebrik ederim.Bizde gidip gezdik ama sizin gibi zaman tüneline girmeyi beceremedik.Demekki biz öyle bakıp ne kadar güzel deyip çıkmışız.Bir dahaki gidişimizde zaman tünelini bulmaya çalışacağım.Saygılar

Adsız dedi ki...

İstanbul'un fahri turizim elçisi olmalısınız.
İstanbul'a hasret lanlar sizi okumamalı, yoksa bu hasret tümden çekilmez olur.

Ömür boyu süren, yok vaz geçtim, ömür bitikten sonrada bitmeyen aşklar diliyorum.