Cumartesi, Haziran 16, 2007

ÖSS!

ÖSS
Öğrenci seçme sınavı... Seçmece bunlar seçmece!
Biz çok güzel seçtik de bir de şimdi çocuklarımızı denetliyoruzJ
Çok bilirim ben... Bu yüzden hep 4 yanlışla 1 doğrularımı kaybettim yaşam boyu... Doğrular tam toparlanıyor, adam gibi bi puan yapacak... Aha işte yanlışlar... Gitti doğrular...
Baştan aşağı puan kaybıyla geçen bir ömür... Bu yüzden sanırım çocuklara puan hesabıyla bakan kafalara hep gıcık bir tutum takınmışımdır... Çocuklarımın üniversite öncesi eğitim süreçlerinde neler yaşamadı ki... Daha ilkokul sıralarında “çocuğunuzun puanı” mantığı ile karşılaştık... Veliler arası sohbetlerin baş konusu “senin çocuğunun kaç neti var?”dı... Çocuklar puanlarına göre sıraya diziliyorlardı... Ne kadar puan o kadar güzel çocuk... Puansız çocuklar da var, puandan bi haber ebeveynlerde...
Puan puan hesapladılar çocuklarımızı... Biz de hesapladık puan puan çocuklarımızı... Küçük oğluma öyle güvenirdim ki... Deneme sınavları sonrası her bir yanlış sorusunun nasıl da hesabını sorduğumu hatırlıyorum... Kahrediyorum şimdi o günlere... Keşkeler... Neyse ki benden bin beter velilerin çocuklarına yaptıklarını gördüğünden bana çok da içerlememiştir oğlum... Ancak yine de andığımda o yılları içim burkuluyor... Daha 5.sınıf öğrencisi... Bebek gibi... Nasıl da yüklenmişim ben O’na? Neyse ki daha üniversite aşamalarına geçmeden çocuklardan önce ben atağa kalktım ÖSS sınavı için...
Anneler önden...Bakayım bu sınav ne menem bişi?
Çocuklarıma neler yapılıyor?
Gerçekten de denildiği kadar korkunç mı?
Hımmm..
Tadı fena değil...
Sabah kahvaltısından sonra güzel bir havada hiç de kötü değil aslında...
Sakin sakin sınav yerine varıyorsun... Yerini buluyorsun... Kalemlerini silgini sıraya koyuyorsun... Gözetmene sen de bi güzel göz atıyorsun... Bakalım eğer hatun kişi ise topuklu giymiş mi? Bana gıcık bakıyor mu? Olur a tipimi beğenmez, tutar kopya diye koyar işareti, tutar tutanağı... Bittim ben... Ya siyasi görünüşü dışından belli bi erkek gözetmene denk gelirsem? Hani beş vakit abdest alanlardan... Boş boş bakarken birden benim kimliğime bi bakar... Sonra kimliğimdeki resimle beni karşılaştırır... Yaşıma bakar? Bir gözetmen tarafından az daha başkasının yerine sınava giriyormuş uygulamaları gördüm... Yaşıma inanmadılar... Kimlik resmimin sahte olduğundan kuşkulandı gözetmen... Beni uzun süre yakın markaja aldılar... Bu stresle de sınav süresini geçirdim bir keresinde..Yok aslında sandığım kadar kötü değil... Sınav başladı... O da ne? Yaaa yan sıramdaki çocuk sürekli dizlerini sallıyor... Mercidabık... hay neydi? Ya sallıyor hâlâ... Şimdi gözetmeni çağırsam da uyarsa bu arkadaşı... Yok olmaz... Herkesin dikkati dağılır... Sus Şirin!
Zaman yetmez derler... Yalan... yetiyor da artıyor... Yeter ki soruları oku ve anla... Ama okuduğunu anlamakta zorlanıyorsan aklın başka yerdeyse zor o zaman tabii ki...
Nerden aklıma geldi de neden yazdım bu saçmaları derseniz... Efendim arkadaşım Nazar’ın kızı benimde artık yeğenim olan Aslı da yarın sabah ÖSS’ye giriyor... Hangimizin yakın çevresinde ÖSS’ye giren ya da girecek olan yok ki! Hiç kimse kendini ÖSS’den soyutlamış yaşayamaz... Bu kabul edilmesi gereken bir gerçek... Ben ÖSS’yi kabullenenlerdenim... Yerine daha mantıklı bir yol çözüm koyamadıktan sonra bu uygulamaya karşı çıkmanın bir anlamını bulamıyorum kafamda... Çok mu adil? Değil? Ama kötünün iyisi... Sistemini oturtanların yararlandığı, gerçekten hak edenlerin açıkta kaldığı bir sistem aslında... Ama diyorum ya yeni bir çözüm üretmiyorsam susup oturmak düşüyor bana... Bakarsınız bir gün ÖSS’yi alt edecek ve adaleti gerçekten daha güvenilir bir sistemi bulup ortaya koyabilirim... Ve o gün kendi ellerimle ÖSS’nin cezasını veririm... ASSONRAAAAAAAA...
Şimdilik bu sistemi her türlü olumlu ya da olumsuz yanıyla kabullenmekten başka yolumuz yok... Ne kadar aleyhinde olursak sınava gireceklerde o kadar olumsuz yönde etkileniyor. Oysa onları ÖSS ile dost yapmak gerek... Hani atasözümüz vardır ya... Kaba gibidir ama gerçekçidir! “Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı diyeceksin!” ÖSS’yi geçinceye kadar da artık ne derseniz deyin ama sakın ne kendinizi ne sistemi olumsuz görmeyin... İşin ciddi yanını es geçelim artık..
Şimdi ÖSS öncesi yapılan hazırlık çalışmalarına gelelim...
Güzel yurdumuzun tüm köşelerindeki evliyaların, yatırların listesi çıkarılmalı... Bu arada din ayırt etmeyin... Noel Baba’dan Meryem Ana’ya ve hatta Aya Yorgi’ye kadar uzanabilirsiniz.. İstanbullular bu konuda en şanslı insanlar herhalde... Bizim taşımız toprağımız altın değil ama inanın her taşımızın altından bir yatır çıkar! Çocukluğumdan beri öğrendiğim yatır adlarını saysam bloglar yetmez... İşte ÖSS hazırlıklarına önce yakın yatırların taraması yapılarak başlanır... Hangisinin hangi derde iyi geldiği iyice araştırılıp öğrenilir... Sonra nasıl istekte bulunacağı öğrenilir... Kimi ekmek ister, kimi sirke, kimi gelin teli, kimisi de tuz... Kimisi uzun vadeli çalışır... Kimisinin özel günleri vardır... Örneğin: Oruç Baba! Ramazan ayının ilk iftarında orada olacaksın... Kural sirke ve ekmekle oruç açmaktır... Ama aziz halkımız nedense o gün her türlü yiyecekle gelirler oraya...
-Yahu kesme şeker dağıtıyor kadın!
Bir başkası zeytin yağlı sarma dağıtmakta... İşte bu gibi törenselliği bozan yollar bunlar... Gitti dilek kafadan... Oruç Baba sirke-ekmek kombinasyonuyla çalışır...
Rumeli Kavağına inerken denize bakan yamaçlarda bi türbecik görünür... Telli Baba... Oysa orada yatan belki de yatmayan bir Rum kızcağızıdır... Sevdiğine kavuşamadığından kendini bu dik yamaçlardan denize bırakmıştır... Sandukasının üstü gelin elleriyle doludur... Artık gelin teli kaldı mı ki demeyin... Çocukluğumdan bilirim... Gelinlerin elinde bir demet gümüş tel olurdu... Annemin teli hep ceviz sandıkta saklı olurdu... İşte sandukanın üstü bu tellerle örtülü... Gidersiniz Telli Baba’ya... Ya da bence Telli Kız’a... Dileğinizi diler ve oradaki makasla bir parça tel kesersiniz sandukanın üstünden... Aman ha! Uyanıklık yapayım diye uzun uzun kesmeyin alacağınız teli... Ne kadar kısa keserseniz o kadar sıra sürede gerçekleşir dileğiniz... Eğer çok aceleniz varsa size hemen Tezveren Baba’yı öneririm... Çemberlitaş’ta tam da Basın Müzesinin binasının yan sokağında... Çabuk halledermiş dilekleri... Öyle diyorlar...
Buraya kadar alaycı tavrım için özür dilerim... Asla inançları tiye almak değil amacım... Aksine insanlara olumlu katkıları olacaksa terapi yapabiliyorsa neden olmasın... Ama abartmamak kaydıyla... Bir de yatırların aracı kurumlar olduğunu gerçek isteklerin ancak Tanrı’dan isteneceğini de akıldan(!) çıkarmamak gerek! Tanrı akıl vermişse zaten yolu yarılamışızdır demek...
Bu arada okunmuş pirinç yerine okunmuş su daha tercih edilebilir benceJ Çiğ pirincin vereceği rahatsızlıktan iyidir bu sıcaklarda su içmekJ
Yarın ki ÖSS’de başta Aslıcığım olmak üzere tüm sınava girenlere zihin açıklığı diliyorum...
Herkes hak ettiği yere yerleşsin!
Sözün özü: Yaşam boyu öyle yanlışlar yapın ki doğrularınızı götürmesin!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu sınav hayattadi aşamalrdan biri , ama en önemlisi,
İnsan yaşamını seksen yaş olarak alırsak hayatlarının altmiş yılını, edindikleri meslekle, o ortamlardan edindikleri arkadaşlarla, hatta hayat arkadaşlarıyla geçirecekler...
Belki ilerdeki torunlarınım babasında dolaylı olarak bu sınavla belli olacak, bir soru fazla ya da eksik olması, farkı okullara ve farklı insnalara götürcek....

TÜM ÖRENCİLERE, AİLERE VE ETRAFIMIZ DA BİR ŞEKİLDE ETKİLENEN HERKESE KOLAYLIKLAR DİLİYORUM