Pazar, Mayıs 20, 2007

PAZAR YAZISI!




İllâ yazar çocuğu olmak gerekmiyor bunu bilmek için; ama Pazar günleri yazarların yazıları da başka olur hani! Daha kolay okunan, akıcı, neşeli, asla can sıkmayan bir yazı olamalı...
Çocukluğumu hatırlıyorum ister istemez...
Pazar günlerimiz... Tek gözü kör bir gazetecimiz vardı Basınköy’da... Tüm gazeteleri, dergileri matrislerin içinde taşır, tek tek kapı kapı dolaşıp dağıtırdı... Öyle kolay değildi Basınköy’de gazete dağıtıcısı olmak...Amerikan filmlerindeki gazete dağıtıcıları gelseler de Basınköy’de gazete dağıtsalardı... Neredyse tüm dairelerlerde gazeteci, yazar, çizer oturmakta olan bir basın üssüydü o zamanlar Basınköy! Bizim eve çok sayıda günlük gazete, dergi, mecmua girerdi... Haftalıklar, aylıklar... Bizim Doğankardeş’imiz, Ayşegüllerimiz ve de Teksaslar Tommiksler de içinde... Ayrı gayrı yok... Bir de hanımefendinin moda dergileri... Terzilerin evinde bizim evdeki kadar moda dergisi yoktu... Yoktu, iyi bilirim... Çünkü onlar da bizden alırlardı dergileri :) Annemin her dikiş diktirmeye giderken bizi yanında götürmesinin bir nedeni de iki Burda olsun biz taşıyalım diyedir kesinlikle... Bu kadar yayınları alınca ödemesi de oldukça sert oluyordu... Ayda bir toplam ödeme yapardı babam gazeteciye... Her ödemeden sonra babamın suratı allak bullak olurdu... Sert susuz bir rakıyı yuvarlamadan kendine gelemezdi adamcağız :) Rakıyı yuvarlayınca da sakinlerdi... Kalender adamdı... Hiç öyle üç kuruş hesaplarının peşine düşmedi yaşam boyu... Zaten öyle bir yapısı da hiç olmadı... Çok soğuk kış günleri eve gömlekle, kazakla döndüğünü biliriz... Yolda üşüyen bir garip gördüyse hiç düşünmeden sırtındakini çıkartır verirdi garibe... “O hep üşüyeceğine ben biraz üşümeliyim” diye düşünürdü... Ben de hep O’nun bu hümanist davranışını örnek aldım yaşam boyu kendime ama nedense hâlâ o aşamaya gelemedim nedense... Bir gün ben de O’nun gibi yapabilecek miyim acaba? Soğuk bir havada iliklerime geçmişken soğuk sırtımdakini bir çıplağa verebilecek miyim? Demek ki daha çok yolum var... Daha olmamışım, olamamışım...
Evet işte konu yine saptı... Pazar günü gazeteleri derken konu nerelere geldi...
Pazar günü gazetelerinin tadı bugün aynı mı? Ben aynı tadı bulamıyorum nedense... Çünkü aynı adamlar yok ne yazık ki...

Daha ilkokulda Burhan Felek okurdum... Recep’in Kahvesi’ni asla kaçırmazdım... Milliyet’teki Bedri Koraman’lı mizah eki Pazar günümüzün en çok rağbet göreniydi... Kimin elindeyse bakardık...“Bıraksa da elinden kapsak” diye...
Bugünlerde bana en zevk veren Pazar yazısı lezzetini ancak Ali Sirmen’de buluyorum... “Sevgili;” diye başlar... Ben de merakla okurum her Pazar... Ali Sirmen ne yazmış Sevgili’ye?
Daha henüz alamadım Pazar gazetemi... Bir tek gazeteye para verip alıyorum açıkçası... Diğer gazeteleri aldığımda içindeki kısır gazeteciliği, Sorosçuluğu, ikiyüzlülüğü görünce pazarım zehir oluyor... İyisi mi ben yine ağzımı açmayayım Pazar pazar... Şarkı söylemeli, şarkı dinlemeli... Balkondaki kuşlara yem vermeli... Sonra hiç gökyüzüne bakmadan dümdüz yürümeli gitmeli bi yerlere... İyi geliyor iyi....

Güzel pazarlar herkese....

Hiç yorum yok: