Perşembe, Mart 22, 2007

Böyle geçti Nevruz'um!

Nevruz’um çok güzel geçti bu yıl! Taptaze bir adamla yepyeni bir yıla başladım... Bu adam-çocuk bana uğur getirecek besbelli... Öyle neşeli birgün geçirdim ki... Uzun zaman oldu çocuklarla çocuk olmayalı... Kaan’ın annesi ile sözleştik günler önce... Çalışan bir kadın olduğundan işinin olmadığı bir gün olmalıydı gezi günümüz.... “Çarşamba” dedik sözleştik... Ama o günün Nevruz olduğunu hiç düşünmemiştik aslında... Üstelik iyi ki de düşünmemişiz... Daha önceden çarşambanın Nevruz olduğunu düşünseydik başka gün ertelerdik kesin... Büyük kentlerde bugünlerde bilindiği üzere PKK yandaşları çeşitli korsan gösteri yaparlar... Ben sürekli uyarmak zorunda kalırım çocuklarımı... “ Aman vapurda sağına soluna dikkat et” “Aman bindiğin otobüse dikkat et!” Değişik bir hareketlenme gördüğünde hemen bulunduğun yeri terket...” gibi... Nerde ne çıkar karşına belli olmaz İstanbul’da... Kaç kez yakınlarımda bomba patladı, suikast oldu... Düşünmesi bile ürkütüyor insanı... İşte bu yüzden Nevruz günü olan 21 Mart’lar bir tedirgin geçer ülkemde... Kimse çıkıp da bugünde “Kahrolsun PKK!”demez ya buna yanarım! Neyse hiç şey Nevruz günün güzel olmasını engelleyemezdi... Bizde aynen bu kararlılıkla yola koyulduk... Kaan’la Nevruz harika bir olaydı... Önce deniz üstünde gide durduk... Denize, martılara bir selam verdik... Çıktık karşı kıyıya... Çiçekler içinde yürüyerek deniz kenarındaki çocuk parkına geldik... Kaan doya doya eğlendi burda... Hava çok güzel olduğundan çocuk sayısı da fazlaydı... Kaydırakta sıra, salıncakta sıra... Ay küçükler büyükler tarafından eziliyor tehlikesi... Aman salıncağa dikkat... Başka bi çocuğa bakarken o da ne? Kaan bi kız çocuğunu ittiriyor... Ve küçük kız kıç üstü düşüyor... Hadi koş Şirin! Duruma hemen el koy!
-Ne oldu Kaan!
Kaan’ın elinde bir dondurma çubuğu... Kumun içinden bulmuş... Kız da gelip elinden çekmek istemiş... Kız ağlamaklı... Ben sağıma soluma bakıyorum... Kızın annesi şimdi tepemizde bitecek diye... Nerde? Kimsecikler yok ortada... ağlamamak için başını bana dayıyor...
-Kaan değer mi bi tahta parçası için yaptığın diyorum..
Kaan gayet sağlam bir duruşla annesine anlatıyor durumu...
-Çubuk benim elimdeydi, kız benden almak istedi... Neden vermeliyim?
-Haklısın Kaan ama itmemeliydin? Diyorum...
-Ne yapmalıydım? Demez mi?
Haklı aslında... Ben çocuklarıma da hep aynı yanlışı yaptım... Ne yapmalıydı elindekini çekip almaya çalışana? Doğrusunu 5 yaşındaki Kaan biliyor ama ben bilmiyorum... Çocukların karşısında hep yenik düşüyorum... Dümdüz, hilesiz, yalansız bir dünyaları var... Oldukları gibiler... Daha bozulmamışlar bizler gibi...
Bunları düşüne durayım kız hâlâ başını bana yaslamış ha ağladı ha ağlayacak... Çantamdan şeker torbasını çıkartıp kıza doğru tutuyorum... Bir minik avuç kadar jelibon karşılığı olayı örtbas ediyoruz... Kız pek mutlu olarak uzaklaşıyor yanımızdan... Kaan biraz bozuk bana... Yan yan bakıyor... “Kız hem suçlu, hem de benim jelibonları götürdü” gibisinden...
“Hadi daha koruya çıkacağız “ diyerek yola koyuluyoruz... Koruda mest oluyoruz doğal olarak... Kaan ağaçların arasında dolaşmak istiyor... Beraber dalıyoruz ağaçların arasına... Önce kuşların sesi ardından yaprakların birbirine vurdukça çıkan hoş ses dikkatini çekiyor... Ben de hinlik var ya! “Sus da dinle Kaan! Bak ağaçlar birbirleriyle konuşuyor”diyorum...
-Olur mu öyle şey? Ağaçlar konuşur mu?
-Konuşur tabii... duymuyor musun?
-Konuşmaz! Diyerek karşı çıkıyor...
Annesinin yanına koşuyor... -Anne! Ağaçlar konuşur mu?
Anne bana bakıyor... Ne dese şimdi... Sufle halinde bana konuşuyor... “Ne diyeyim ben şimdi? Sen ne dedin? Konuşur mu?
Başımla onay veriyorum...
Kaan açıklama yapmak zorunda kalıyor benim düşüncemi çürütmek için....
-Bak Şirin! Ağaç gibiler vardır konuşur... Hani çizgi filmlerde, oyunlarda... Ama gerçek ağaçlar konuşmaz!
Bendeki inat ondan beter...
Hayır Kaan! Ağaçlar konuşur ama çocuklar duyamaz... Ancak büyükler duyar! Diyorum...
Kaan düşünüp duruyor...
Sonra bana doğru dönüp:
-Sana bir şey söyleyeyim mi? Ben aslında çok az da olsa konuşmalarını duydum... Ağaçlar konuşuyor!
Zamane!
Dönüş yolundayız... Vapurda iki kızla tanışıyor Kaan... Kızlardan biri Kaan’a bisküvi getiriyor ve de ağzına kadar sokuyor... Kız abayı fena yaktı Kaan’a... Vapurdan iniyoruz... Kız arkamızda annesini çekiştirerek Kaan’ın peşine takılmış durumda... Ben artık daha fazla dayanamıyorum... “Adresinizi verseniz de artık şu işin adını koysak... Belli sizin kız bizim oğlana niyetli... Gülüşüyor kadınlar...”
Kaan’a dönüyorum... Ne dersin beğendin mi kızı?
Beğendim de... Ben bu yıl okula başlayacağım ya... Oradan başka kızda bulabilirim diyor...
Kız duruma el koyuyor:
-Ben okula gidiyorum ama...
Ana sınıfındaymış küçük çapkın hanımefendi... Kıvırcık sarı saçlı, renkli ponpon tokalı, yuvarlak gözlüklü kız! Meğer Kaan’dan büyükmüş... Biz bi düşünelim, sonra size döneriz diyoruz... Kaan ve Elif hüzünle birbirlerine bakarlarken biz karşıya geçiyoruz...
Bir Nevruz günü ... Kaan ilk aşkını ve de ilk ayrılığını tattı bile...
Bir güne bu kadar olay nasıl sığdı? Şaştım kaldım!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

bir günde yaşadıkların, küçük bir ömür minyatürü... demek insan isterse ve doğru yerde doğru adamla olunca neler neler yaşnıyor.. nice nevruzlara..

Adsız dedi ki...

harika bir gün geçirmişsin...)) seninde benden farkın yok..çocuklarla aran pek iyi.dünde hastahanede sıramı beklerken annesi olmadığı için dedesini zor durumda bırakan çocuğa zor durumlarda kullanılmak üzere 9 katlım vardı..çıkardım onu uzattım ağlıyordu..gözyaşı dondu kaldı gözünde...gülen gözlerde yaş...)Bencede ağaçlar konuşuyor..onların dilide ağaçça...anlayamamamızın nedeni o..Kaancığımı bir daha görünce söyle bir dip not olarak..:)kursları var..hatta çiçekçe..böcekçe gibi.))(geyik muhabbetine girdim..iyiyim.)
ah loveee ah amourr bahar gelince ben böyle olurum... sarhoşum sarhoşum.. bütün içkiler benden bu gecee...nice güzel nevruzlara şirincim.) sevgiler