Perşembe, Aralık 21, 2006

KIYAMET!

Yeni bir yıl yaklaşmakta... Ne kadar çabuk geçiyor zaman... Ya da bizler zamanı ne kadar çabuk tüketiyoruz! Yalnız zamanı mı hızlı tüketiyoruz? Her şeyi; elimize geçirdiğimiz her şeyi babamızın malı gibi(!) tüketip durmaktayız! Bakın şu havaların hallerine... Artık iklimler hızla değişmekte, cânımız Türkiye’miz çölleşmeye doğru hızla gitmekte... Artık her saat başı haberlerinde küresel ısınma ve sonuçlarını görüyoruz... Medya yıllardır bir takım çevrelerin baskısı sonucu bu konuya yeterli önemi vermemekteydi... Ama şimdi zorunlu olarak da vermeye başladı... Bir kısım medyanın hâlâ bambaşka magazin(!) haberleri ile toplumu uyutma ve uyuşturma halleri devam etmekte... Ama özellikle adına “haber kanalı” sıfatını eklediğimiz yayın organlarında küresel ısınma bu günlerde sürekli gündemde...





Günlerdir bir haber de “yuvacık barajı” ile ilgili... Bu barajın artık suyu kalmadığından çalışması durmuş durumda... Ama yine de hergün Kocaeli Belediyesi’nden para talep edebiliyormuş! En acısı da barajı işleten şirket bir İngiliz şirketi imiş! Haber kanalları bu durumun o bölgede özellikle sanayii olumsuz etkilediğinden bahsedip duruyorlar... Türkiye’nin can damarı bir kent Kocaeli! Orda sanayi duraklarsa neler olur neler! Düşünmek bile ürkünç! Ancak bir de orda yaşayan insanlar var! En temel gereksinimleri olan yıkanmak, bulaşıklarını, çamaşırlarını yıkamak artık bir hayal olmuş onlar için! Tanrım kimseyi susuz bırakmasın! Korkunç bir şey! Bakıyorum da günlerdir Hükümete; bu bölge halkı için hiç de acil bir önlem alabilmiş değil! Kentin bir bölümüne su kısıtlı da olsa verilmekteyken diğer bir bölümüne sürekli bir susuzluk reva görülmüş! Bugün ona yarın bana!
Ya bu küresel ısınma ve iklim değişiklikleri benim sürekli beynimde oturan bir konu... Bu yüzden yazmaya baladım mı bitiremiyorum! Hangisinden söz etmeli ki? Rusya’da ayılar kış uykusuna yatamamışlar, kutuplardaki en büyük buz kütleleri sürekli erimekteymiş... Yakında tüm kıyı kentlerde yaşayanlar daha yükseklere çıkmak zorunda kalacak!Bitkiler bile artık kuzeye doğru göç ediyorlar! Göçmen kuşlara havalara aldanıp göç yolu üzerinde dinlenmek için konakladıkları kuş cennetlerini terk edip güneye gitmek yerine oturup kalmışlar! Yakında gelecek ani bir sıcaklık düşüşü bu kuşların telef olmasına neden olacakmış!




Oysa yıllardır bu konuda oldukça hassas davrandım ben! “Ben de mi suçluyum bu gidişattan” diye sorguluyorum kendimi... Hepimiz suçluyuz! En masumumuz bile sesini çıkarmadığı için suçlu!
Anneannem gibi yaşayamam ama en azından onların günlük yaşamlarından uygun olanlarını kendimize uyarlayabiliriz değil mi?
Deterjanların çevreye zararının üst tehlikelerde olduğu yıllarda aynen anneannem gibi yeşil sabunlarla yıkadım bulaşıklarımı... Çamaşırlar için de toz sabun kullanıyordum... Ne zaman ki Türkiye’de de artık “lablı” denen deterjan türleri üretildi de yeniden deterjana döndüm... Çevremizde neye elimizi atsak hep petrolden üretiliyor sanki.. Nasıl da bağlamışlar yaşamımızı petrole! Bizim gibi hâlâ sanayileşme sürecini tamamlayamamış ülkeleri nasıl da eritip bitirmek de bu gelişmiş ülkeler.. Demiryolları, metro gibi toplu taşımaya yönelik ulaşım seçenekleri yerine bizlere hep asfalt yaptırıyorlar! Daha fazla araba, daha fazla petrol satmak için! Köylerimizi bile egzoza boğduk bu yollarla... Araba reklamlarının mutlu ailelerinden öyle bir etkilendik ki... Tüm araba reklamlarında doğal güzellikler kullanılır! Araban varsa tüm doğa senindir gibi gelir insana... Balinalar arabaları yıkar; ağaçlıklı yolların gizemli ışıkları başımızı döndürür... “Hay anasını satayım! Neden benim arabam yok! Ulan en kısa zamanda ben de bir araba alacağım” dersiniz! Hemen arkasından bir bankanın ucuz araba kredisi reklamı ile burun buruna gelirsiniz... Oh yemede yanında yat!
Neden ülkemiz bir çok olanaklara sahip bir konumda iken yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapan yöneticilerimiz yok bizim! Burada konu yine dönüp dolaşıp siyaset geliyor! Bizler adam gibi adam seçmeyi bilmiyoruz! Yönetimleri yanlış kişilere teslim ediyoruz! Hatta kurda kuzuyu teslim ediyoruz! Şimdi de “eyvah, kurt kuzuyu yedi” diye veryansın ediyoruz!
Ellerimizle kıyameti getiriyoruz! Her şey zincir gibi birbirine bağlı! Tüm dünya insanlarının bilinçli davranmalarını istiyorsak ilk adımı kendimiz atmalıyız! Neler yapabiliriz neler! Bu konuda her türlü araştırmayı yapmalıyız! Neleri tüketmeli neleri tüketmekten kaçınmalıyız?
Aklıma gelenler:
Piller: Şar edilebilen pilleri kullanmalıyız! Diğerlerini asla çöpe değil pil toplama merkezlerine yollamalıyız! Ben bu pil toplayan merkezler göremiyorum semtimde, çevremde... Ama sağ olsun, benim küçük oğul bu konuda çok duyarlıdır! O mutlaka pil toplama kutusu bulur bir yerlerde...
Elektrik, su, doğalgaz kullanımında oldukça cimri davranmalı!
Bu konu çok ciddi!
Yahu bizim halkımız ne sıcağa katlanıyor ne soğuğa! Yazın çatır çatır kilmalarla evleri kutuplara döndürürler... Kışın da dayan babam doğalgaza! Hangi eve girsem sanki Cağaloğlu Hamamı! Ne olur biraz üşüseniz be kardeşim! Üşümek de gerekmez... Ama kış günü çoğu evlerde artık kazak mazak giyilmiyor biliyor musunuz! Bir de havalı havalı anlatıyorlar çevrelerine: “Ev öyle sıcak ki valla kardeş; şortla tişortla geziyorum evimde!”
“İyi bok ediyorsun”
İşte bu kafalar saftaron göründe de kentlerin ısısının artmasına havanın daha basık olmasına, daha çok sis yaratılmasına aracı oluyorlar! Sonra da hava kirliliği hoş geldin!
Son dakika haberlerine göre Ankara ve Bursa’nın suyu bitmek üzere!
Canınızı sıkmak istemem ama dost acı söyler!
Kıyamet geliyor bağıra bağıra!

Hiç yorum yok: